0
tamam beyler pm ler susmuyor ne kadar bilgiye açmışız amk
yoğun istek üzerine rantiyer medyacılık ve yakup cemil meselesi geliyor. emeğe saygı lutfen teraziye tıklayalım...
Rantiyer Medyacılık
Ülkemizde de bu hastalık sıkça görülür. Cüneyt Ülsever'in "rantiyer medyacılık” dediği olgu, yine Ülsever'e göre şu şekildedir:
1. Devlet katında muteber olmayan kişilere, yalan-doğru, genellikle kulaktan dolma haberlerle, belden aşağı vurmak.
2. Devletin muteber kurumlarına (TSK, MiT) yakınmış gibi hava basmak, onlar adına konuşmak. "Adı bizde saklı paşa... " gibi...
3. Ulufe dağıtma durumundaki siyasilerle yüz-göz olunmuş gibi davranmak. "Dün akşam beni arayan başbakan... " gibi...
4. Fikir üretmek, emek istediği ve zaten okurların bir kısmı fikre önem vermediği için tembel okur-tembel yazar!-flaş, magazin değeri yüksek, dedikodu ihtiyacını gideren, komplo teorilerini kışkırtan, karalamayı hüner sayan popülist yazılar yazmak. Ülsever'e göre, teknolojik devrim ve başka bazı gelişmeler "rantiyer medyacılığı" bitirecek, "rasyonel medyacılık" yerleşecek. Küresel rekabet hepimizi mecburen hizaya getirecek...
Yakup Cemil Meselesi
Birkaç yıl önce bir devlet adamımız medyada "Yakup Cemiller"in bulunduğunu söyledi. Bazıları gocundu, bu sözün doğru olmadığını iddia etmeye kalkıştı; bazıları da Yakup Cemil'in üstün meziyetlerini sıralayarak, bununla gurur duyduklarını belirtti...
Yakup Cemil, ittihat ve Terakki Komitesi'nin silahlı militanıydı. Bazen komitenin emriyle, bazen de kendi öfkesiyle "muhalifler"i vururdu. Selahattin Duman'ın ifadesiyle; "Yakup Cemil, elindeki tabanca ile o yıllarda çıkan her türlü fikir ihtilafına arabulucu olurdu... ittihatçıların görüşlerine karşı çıkan herkesi ikna ederdi. Yakup Cemil tarafından vurulduktan sonra ittihatçılar'ın fikrine karşı çıkan tek bir kurban bile tespit edilmemiş olması, onun ‘ikna gücünü’ gösterir... Sonunda ittihatçılar tarafından idam edildi."
Yine bunun gibi bir de Baba Tahir var. Bu zat, Osmanlı döneminin bir gazetecisi. O da başka teknikler geliştirmiş. Yine Selahattin Duman'ın espirili anlatımıyla; "Mesela 'Terkos gölüne düşen bir domuz boğuldu... ' diye haber yaparmış. O zaman istanbul'un içme suyu buradan alınırmış. Terkos'u işleten yabancı şirket telaşlanır, haberin doğru olmadığını anlatmak için Baba Tahir'e koşarmış. Baba Tahir de yüklü bir zarf almadan ikna olmazmış. Bedelini alınca da haberini düzeltirmiş. 'Terkos gölüne düşen hayvanın domuz değil, keçi olduğu anlaşıldı. Müslümanlara geçmiş olsun!' diye yeni bir haber yaparmış."
Basının Alet Olduğu Linç Olayları
Türkiye'de "toplu linç" olaylarına bulaşmayanımız kalmadı neredeyse. Gerçek nedenini çoğumuzun tahmin ettiği komplolara alet olduk. Yapılan baskınlara ya da gözaltılara bütün kameralarımız, foto muhabirlerimiz, muhabirlerimiz katıldı zaman zaman. insanları peşinen suçladık, suçlu olduklarına dair büyük haberler yaptık. Birçok kişiye "yargısız infaz" yaptık. Bunların beraat kararlarını, suçsuz olduklarına dair mahkeme kararlarını ya görmezden geldik, ya da yasak savma babından kuytu köşelerde küçücük verdik.
"Suçlu olduğu mahkeme kararıyla kanıtlanmadıkça kimse suçlanamaz" kuralını bile bile bu hataları işledik, birilerinin emellerine alet olduk...
Bu ve benzeri örnekleri çoğaltmak mümkün. Üstelik bu tür örnekler dünyanın her tarafında var. Birçok ülkede baskılar yüzünden üç maymunlar oynanır. "Bilmiyorum, görmedim, duymadım" denerek birçok gerçek görmezden gelinir.
11 Eylül'den sonra Amerikan basınının objektif bir habercilik sergilediğini kim iddia edebilir. Veya, yaptıkları haberler yüzünden baskılara maruz kalan birçok meslektaşımızı duymadık mı?... Benzer örnekler şimdiki israil- Filistin savaşında da verilebilir.
Beş Maymunlar
Üç maymunları oynayan gazeteciler zamanla 5 maymunları oynar. 5 maymun bir odaya kapatılır. Maymunlar aç bırakılır. Yüksek bir yere muz konur, muzun bulunduğu yerden aşağıya da bir ip sarkıtılır. ilk başta muzu gören maymun ipe tırmanmaya kalkışır, bunun üzerine tazyikli soğuk su sıkılır, maymun tırmanmaktan vazgeçer. Bunu deneyen her maymuna bu yapılır, sıkılan su diğer maymunlara da rahatsızlık verir. Odadaki maymunlar tırmanmaz olur. Kafese yeni bir maymun alınır, o da tırmanmaya kalkışır, onun üzerine de soğuk su dökülür; bundan rahatsız olan diğer maymunlar bunu dövmeye kalkışır. Başka bir maymun alınır, o da aynı davranışta bulunur, ondan önce gelen maymun onu en çok döven olur. Yeni maymun geldikçe, eskiler çıkarılır. Öyle ki, su dökülmediği halde, ipe tırmanan maymunlara diğerleri saldırır. Su dökme olayını gören hiçbir maymun kalmamasına rağmen, ipe tırmanan her maymun iyi bir dayak yer... Biz gazeteciler de zamanla böyle oluyoruz...
New York Times'taki ilginç Deprem
2003'ün yaz aylarında dünyanın en itibarlı gazetesi sayılan New York Times'ta tepe yöneticilerini koltuklarından eden bir skandal yaşandı.
Rick Bragg adlı ödüllü muhabir, gittiği her yerde yerel yardımcılar çalıştırmış, yazdığı haberlerde onların katkılarını belirtmemiş, kendi imzasını kullanmış. Jayson Blair adlı başka bir muhabir de, seyahatlere katlandığı, birileriyle konuştuğu süsünü vererek haberlerini oturduğu yerden yazıyormuş...
Bu iki olay ortaya çıkınca skandala dönüştü, sonunda da NYT'ın Genel Yayın Müdürü Howell Rainess ile yardımcısı Gerald Boyd koltuklarını kaybettiler. Bu iki isim çok başarılı gazetecilerdi, ama maiyetinde çalışan muhabirlerin o hatalarını fark edememeleri mesleki kariyerlerini bitirdi.
Sonra o gazeteye giden bir meslektaşımızın belirttiğine göre, bu olay New York Times'i derinden etkilemiş, eleman alımlarında daha tecrübeli gazetecilere yönelmelerine yol açmıştır.
Benzer olaylar bizde sık sık yaşandığı halde kimse oralı olmazken, dünya ölçeğinde itibarlı bir gazete bu kadar derinden etkilenebiliyor...
27 yıldır Ortadoğu'da muhabirlik yapan saygın ingiliz gazeteci Robert Fisk, çarpıcı tespitlerde bulunarak, gazeteciliğin şaşmaz doğrularına dikkat çekiyor. Independent muhabiri olarak çalışan Fisk, son Irak Savaşında görüşlerine en çok başvurulan gazetecilerden oldu. "Ben ingiliz resmi makamlarıyla temastan kaçınıyorum" diyen Fisk, kaynakları sınırlı olan gazetecilerin resmi kaynaklara yöneldikleri ve bununla yetindiklerini; yetkililerin de gazetecileri kullanarak bu yolla toplumu yönlendirdiklerini belirtiyor. Bu şekilde tarafsız ve doğru haber yapılamayacağını belirten Fisk, bu şekilde haber yapılacaksa, Londra'daki bürodan çıkmanın bir mantığının bulunmadığını da sözlerine ilave ediyor.
Ulusal Güvenlik ve Medya
Medyaya kısıtlamalar genellikle "Ulusal Güvenlik" gerekçesiyle getirilir. Değerli iletişimci Haluk Şahin'in, bu konuyla ilgili makalesini vermemek ekgiblik olur:
‘Medyanın süzgeci' ulusal güvenlik ve çıkarlar söz konusu olduğunda nasıl işlemeli?
Ulusal güvenlik ve çıkarlarla medya arasındaki ilişki tüm demokratik ülkelerde tartışma konusu oluyor, ancak önerilen çözümler ülkeden ülkeye farklılıklar gösteriyor. Toplumların siyasal kültürleri ve demokratik kurumlarının sağlamlığı bu farklılığa yol açan faktörlerden ikisi. Ancak, farklar ne olursa olsun, demokrasilerde bu sorunun 'hiç bitmeyecek tartışmalar' öbeğinde yer aldığını söyleyebiliriz. Çünkü yapısal bir karşıtlaşma söz konusu.
Ulusak güvenlik-medya karşıtlaşmasını bir urgan çekme oyununa benzetebiliriz. Kökleri Aydınlanma'ya giden demokrasi kurdıbına göre, sistemin iyi işleyebilmesi için, gazetecilerin ipi mümkün olan en geniş özgürlük yönünde çekmesi beklenir. Medya, başta kendi özgürlüğü olmak üzere tüm yurttaş özgürlüklerinin bekçisi ve savunucusudur. Bu, onun asal rolüdür ve özel konumunu haklı gösteren temel etik sorumluluğudur.
Buna karşılık, ülkedeki erk sahipleri ipi en fazla kısıtlama yönünde çekmek isteyeceklerdir. Mümkün olduğu kadar çok enstrümanı, bu arada mümkün olduğu kadar çok enformasyonu kontrol çabası, iktidarın özünden gelen bir reflekstir. Bu çekişme, demokrasi olduğu sürece hep devam eder. Bu nedenle, kural olarak, basın özgürlüğünün hiçbir ülkede kesin olarak kazanılmış olmadığı ve daima tehlikede olduğu söylenir.
işte en taze örnek: Amerika Birleşik Devletleri'nde, urganı basın özgürlüğü tarafından çekenler, 11 Eylül'den sonra çok zemin kaybettiklerinden söz ediyorlar. Urganı kısıtlamalar yanından çeken Bush-Cheney-Ashcroft ekibi ise gizlilik alanını genişletmenin teröre karşı mücadelenin başlıca silahlarından biri olduğu görüşünde.
Tümünü Göster