Şarkımız gelsin:
https://www.youtube.com/w...glNM&feature=youtu.be
2 Kasım Gecesi
Damla mesaj attı "Müsaitsen mahalleye insene parkta oturalım biraz." diye. Bende "iniyorum beş dakikaya" dedim ve indim. Gecenin bu saatinde geldiyse sağlam derdi vardır diyorum kendi kendime, üzülüyorum. Bu saatte bu kadar üzüldüğü ne olabilir diye bir yandan merak ediyorum ve hemen yardim etmek istiyordum. Hızlı adımlarla olduğu yere doğru yürüdüm. Damla kaldırımda oturuyordu karşısında da bir kız vardi gülüşüyorlardı. Garipsedim bir derdinin olmadıgını anlamak çokta zor olmadı ve yürümeye devam ettim. Yanlarına gittiğimde ilk önce Damlaya selam verdim sonra kıza baktım.
Üstünde pijama vardi, onun üstünde de örgü hırka. Yüzünde hiç makyaj yoktu ve o onların içinde o kadar güzel gözüküyordu ki. Onun en saf halini görmüştüm. Bir kızın en saf halini görmüştüm. Saf olmaları çıplakla alakalı olmadığını o zaman anladım beyler. En temiz, en güzel, en narin haliyle karşı karşıyaydım. Rüzgarda savrulan dalgalı saçlarının yüzüne gelişini, o kaşlarının kirpikleriyle ettiği dansı bir izleseydiniz; dudaklarının yapısını, gökyüzü gibi bakan kahverengi gözlerini, tatlı narin burnunu ve bunların hep birlikte hareket ederek mimiklerinin en güzel şekilde dışa yansıtılmasını bir görseydiniz keşke. Peki bunların her bir zerresini kıskanıyorken mest olan bakışlarım bir daha neyi böylesine hayranlıkla seyredebilme cüretini gösterebilecekti ki? Tam bir deniz kızını andırıyordu. Poseidon'un bir armağanı gibiydi bana. Hayatım bu büyüye hazır mıydı? Zaten başımıza ne geldiyse zamansızlıktan gelmemiş miydi? Gerçi
Zamanı kim okşayabilirdi ki?