+3
Gunn36 kurulum
Geride bıraktığımız günlerde Erdal’ın yardımıyla kamera sistemini kurdum. Her odanın cdıbına yerleştirdiğim kameralar kablolar ile oyun odasına uzanmakta. Bilgisayarda kurulu olan hareket sensörü ise kameraların önünde hareket eden bir şey olduğunda uyarı vermekte.
Dün gece sistemi test etme imkanım oldu. Yakalanan hareketliliklerin çoğu yarasa ve uçuşan yapraklar. Yağmur yağarken çekilenleri saymıyorum bile. Birleştirsem şuana kadar yapılmış en uzun stopmotion görüntüyü olurdu herhalde.
Bütün bu görsel kalabalığı içersinde bir ölü gözüme çarptı. Oyun odasının balkonunun önünde uzun bir süre turlamış, sonrasında ise birkaç adım yaklaşıp kameraya bakmış. Sanırım Erdal evden ayrılırken yanından süzüldüğü ölüydü bu.
Eczanede ahşap merdiven sayesinde üst kata tırmanmaya çalışan yamyamları gördükten sonra onları fazla hafife alamıyorum. Varlığımızdan haberdar olması problem yaratabilir, özellikle açlığı tahammül edilemeyecek seviyeye geldiğinde. Neye benzediğini unutmamak için küçük bir baskı aldım. Gün içersinde tekrar kameraya yakalanırsa, biraz canını yakmak için dışarıya çıkacağım.
3 Nisan ilginç bir olay yaşadık. Depoları kontrol etmek için apartmanın altına inerken kapıcı dairesi dikkatimizi çekti. Kapısı aralık bir şekilde duruyordu. “Al işte. Macera bizi buldu.” diye mırıldandı Zeynep sessizce. Elindeki minyatür tabancanın verdiği cesaretle kapıya yöneldi. Hemen arkasından ben de eve girdim.
Ev birikmiş tozlar dışında tertemiz bir haldeydi. Koltukların üzerindeki danteller her an geleneklerine bağlı bir teyzenin tadıma bakmak için üzerime atlayacağı hissiyatını verdi. Salonun duvarında klagib aile tabloları mevcuttu. Apartmanımızın görevlisi, eşiyle birlikte kırmızı bir arabanın önüne yaslanmış, gülümsüyorlardı. Bir diğer fotoğrafta ise büyük bir leğenin içinde iki küçük kız çocuğu fark ediliyordu. Bunların altında ise küçücük patikler asılı olarak duruyordu. Patiklerden birinin içersinde takvim sayfası dururken diğerinde üzerinde Arapça yazılar olan bir kağıt vardı, muhtemelen dua.
Ben salonu incelerken Zeynep çoktan mutfağa dalmıştı. Küçük çantasına yenilebilir her şeyi atıyordu. “Oh be! Sonunda baharat…” dedi içinde onlarca baharat poşeti olan bir kavanozu çantasına indirirken.
Karım hırsızlık ile meşgulken ben arka odalara yöneldim. Kendimi test kitaplarıyla dolu, kırmızı ve pembenin hakim olduğu bir odada buldum. Çalışma masasının üzerinde yine aynı iki kız çocuğunun fotoğrafı vardı. Masanın üzerine fırlatılmış kıyafetin altında küçük bir defter olduğunu fark ettim. Günlük veya bir not olması ihtimaliyle elimi uzattım. Fakat sanırım bir karalama defteriydi. Birkaç matematik hesabı ve kurutulmuş güller dışında bomboştu.
Koridorun sonunda kapısı kapalı bir oda olduğunu fark ettim. Silahımı doğrultarak kapıya yaklaştım. Yavaş bir hamleyle kapının kolunu çevirmeye çalıştım. içeriden kilitliydi, fakat anahtar kapının üzerinde duruyordu. Çocuk odasından kopardığım resim defteri sayfasını kapının altından içeri ittirip anahtarı düşürmeye çalıştım. “Aha bir aksiyon daha.” diye söylenerek Zeynep yanıma geldi. Kısa bir süre sonra beni beceriksiz ilan ederek müsaade etmemi istedi. Saç tokasıyla ilk denemede anahtarı düşürdü.
Tekrar kapının kolunu çevirdim. Daha kapıyı henüz aralamıştım ki yüzümüze felaket bir koku çarptı. “Bu evin halı altı bu oda demek.” dedi Zeynep bir yandan kazağıyla burnunu kapatmaya çalışırken. Kapıyı hızlıca ittirdim ve içeriye daldım.
içerde beş ceset vardı. Anne, baba ve iki çocuk. Diğeri ise üniformalı bir polis. Yerde ise polise ait olduğunu sandığım bir silah.
Kızlardan birinin kolunda kalın bir salgı bezi bulunuyordu. Dört tanesinin başından vurulduğu aşikardı fakat apartman görevlisinin boğazında derin bir kegib bulunuyordu. Burada olanlara anlam vermeye çalışırken karım ikinciye kusuyordu.
Camlardan birini açmak için apartman görevlisinin yattığı divana doğru yönelmişken cesedin gömlek cebinde duran kana bulanmış bir kağıt dikkatimi çekti. Zeynep “O hastalığı kapmış olabilir. Fazla yaklaşma.” diye uyardı fakat yine de kağıdı aldım.
Birkaç kez katlanmış kağıdı açtığımda iç kısmın okunabilir durumda olduğunu fark ettim.
“Sokağa çıkma yasağından önce Seval hastalığı kaptı. Ne yaptıysak ateşini düşüremedik. Yan apartmandaki doktor hanımdan yardım istedim. Fakat kadın beni gizlice site polislerine şikayet etti.
Polis evimize geldi ve Seval’in hastalığının tedavi edilemeyeceğini anlattı. Anlattıklarına inanmadık. Onu benden almak istedi. Buna izin vermedim. Serpil “Kızımı rahat bırakın!” diye adamın üzerine yapıştığında belindeki silahı çektim ve onu vurdum. Ekip arkadaşlarından birisi meraklanıp eve gelir diye ölüyü oturma odasında sakladım. Fakat ne gelen oldu ne de giden.
Bir sonraki gün kızım acılar içinde can verdi. Uzun bir süre kriz geçirirmiş gibi titredi. Oturma odasındaki ceset yetmezmiş gibi ablasının ölümünü izledi küçük Aslı’m.
Kızımın ölümünden birkaç saat sonra Serpil “Kızımız yaşıyor.” diye çığlıklar atmaya başladı. Ama polisin anlattıklarının doğru olduğunu Seval annesine saldırdığında anladım. Yapacak bir şeyim yoktu. Kendi kızımı vurmak zorunda kaldım. Sonrasında her şey sırayla gelişti. Seval’den sonra silahı Aslı’ya doğrulttum ve tetiği çektim. Serpil fark etmedi bile. Bir boynundaki ısırığa, bir de Seval’e bakıyordu. Hiç düşünmeden karımı da öldürdüm. Cesetlerimizin başkalarına yem olmasını engellemek için kapıyı kilitledim. Beklemeden silahı kendi kafama doğrulttum. Fakat merminin bittiğini tetiği çektiğimde anladım. Bütün bu katliamdan sonra bu kadar kolay kurtulamayacağımı biliyordum. Fakat her şeyi onların acı içinde yaşamasını istemediğim için yaptım.
Belki silahım yoktu ama kendimi bir bıçakla da öldürebilirim. Sen bu satırları okuduğunda kızımı benden alan hastalık hala çevrene aitse hiç düşünme ve benim yaptığımı sen de yap. Çünkü biz bu cezayı hak etmedik…”
Fazlasıyla etkilenmiştim. O sırada söz konusu bıçak Zeynep’in elindeydi : “Bu bıçak ile eskisinden daha iyi bir mızrak yapabilirim sana.”
Adam haklı mıydı? Bu işin içinden çıkmanın tek yolu kendini öldürmek miydi? Zeynep ile evlendim çünkü kalan her saniyemi onunla geçirmek istiyordum. Bütün bu felakete rağmen yine bir aradayız, hala hayattayız. Yok, apartman görevlisi haksızdı. Onlar için de hala bir şans vardı. Fakat o kolayını seçti.
Alacaklarımızı çantamıza yükledikten sonra cesetlerin olduğu oturma odasının kapısını kilitledim. Onun istediği gibi olacaktı, cesetler kilitli kalacak, yamyam yemi olmayacaktı. Evden ayrılmadan önce Zeynep’e “Bunu unuttun.” diye seslendim ve mutfak duvarı ile buzdolabı arasına sıkıştırılmış oklavayı ona doğru fırlattım.
Erdal’ı evimizin kapısının önünde otururken bulduk. Bizi gördüğü gibi ayağa fırlayarak “Çok şükür! Ev gezmesine mi gittiniz? Gün falan mı vardı?” diye söylenmeye başladı. Sırtımdaki çantayı onun üzerine attıktan sonra anahtar ile kapıyı açtım.
Erdal’ın grubunun yaşlılarından birisi bize küçük bir hediye göndermiş; çatı katında besledikleri tavukların taze yumurtaları… Zeynep yumurta, un ve su karışımından asfalt tadında tavada börekler hazırlarken Erdal’a bugün olanları anlattım. Söylediğine göre bizim apartman görevlisi gibi kendilerini öldüren yüzlerce aile varmış.
Yemeğimizi henüz yedik. Şuanda Zeynep karşıma dikilmiş, kapıcı dairesinde bulduğu kıyafetleri deniyor. Erdal ise gürültülü bir şekilde bulaşıkları yıkıyor. Sanırım günlüğü bırakıp kameraları kontrol etsem daha
Tümünü Göster