+13
Bir günde iki randevu. Daha önce camın kapısından bakan, evin etrafında koşuşturan adam bir şekilde panjuru kaldırmış, camı kırmış ve yatak odamıza dalmış. Kapının üzerindeki camdan bizi fark etmiş olacak ki var gücüyle yumruklamaya başladı. Çok geçmeden cam çatladı. Bu sefer daha az kanlı ve gürültüsüz bu işi halletmem lazım diye geçirdim aklımdan. Fakat öyle olmadı.
Mızrağımı kapının camından saplayacaktım. Gerildim ve hızlıca saldırdım. Fakat mızrak ölüyü sıyırdı. Normal bir insanı ağır şekilde yaralayacak bir sıyrık. Ama beyefendi hala ayaktaydı. Sinir ve açlıkla mızrağa tutundu. Onu tırmanabileceği bir ip sandı sanırım, tırmanıp bize erişecekti, sonrasını biliyorsun.
Mızrağı ne kadar kurtarmaya çalışsam da başaramadım. Ölünün sol omzuna saplandı ve kolunun düşmek üzere olan süt dişi gibi sallanmasına sebep oldu. Sözde sessiz ve vahşetsiz yapacaktım. Ama ortada yarılmış bir kafa, kopmak üzere olan bir kol, tamamıyla parçalanmış bir omuz vardı. Zeynep ise arkamda çığlıklar içersinde her şeye şahit oluyordu.
ikimizin güvenliği için tekrar silahımı elimi attım. Namluyu camdan içeri doğru uzattım. Ölü bütün yaralarına rağmen tekrar atıldı. Silahı elim sandı sanırım. Önce yakalamaya çalıştı. Beceremeyince ise kafasını cama yaklaştırıp kemirmeyi denedi. Bu benim için defansın arkasına atılmış öldürücü bir ara pas gibiydi. Tabi ki de gol oldu.
Yatak odasının kırılan cdıbını, karşı komşumuzun dolabının arkasındaki ahşap ile kapattım. Ben çivileri çakarken Zeynep ise donmuş şekilde yerdeki ölüye bakıyordu. Elinde ise benim mızrağım vardı. Cesedin kanı fazlasıyla koyu, sanki aylar önce ölmüşte derin dondurucuda saklanmış gibi.
...