1. 1.
    +3 -1
    Bir gün, sınıfıma yeni bir çocuk geldi. Hiçkimse kim olduğunu bilmiyordu. Hiçbir arkadaşı yoktu ve kimseyle konuşmuyordu. Her zaman kafasını sıranın üstüne koyup depresif bir şekilde yatıyordu. Bir sorunu olup olmadığını merak ettim.

    Bir gün yalnız olduğumuz bir zamanda "Sorun nedir?" diye sordum. "Kötü bir şey mi oldu?"

    Sorumu duyunca elleri titremeye başladı. Uzun, derin bir nefes aldı, sırtını dikleştirdi ve yavaşça konuşmaya başladı.

    "1 ay önce olan bir şey beni çok rahatsız ediyor. Odamda oturmuş bilgisayarımda oyun oynuyordum, kısa süreliğine bakışlarımı tavana çevirdim. Tavan arasına açılan tahta yerinden oynamıştı. incelemek istedim, bu yüzden elime bir el feneri aldım ve altıma bir sandalye koyup tırmandım.

    Yukarı çıktığımda tavan arasının büyüklüğü beni şaşırtmıştı. Fenerin ışığını etrafa tuttum ancak ne duvarı, ne de çatıyı görebildim. Sanki karanlık sonsuza dek uzanıyor gibiydi.

    ileri doğru yürümeye başladım, tavan arasına açılan tahtayı oynatan şeyi arıyordum. Bir anda el fenerinin pili bitti ve karanlıkta kaldım. Korkmuştum. Karanlık her yanımı sarmıştı.

    Çıkış yolu aramaya başladım. Odama geri dönmek istedim ama nereye gidersem gideyim yolumu bulamadım. içeri sızan bir ışık yoktu, sadece saf karanlık.

    Kendi tavan aramda kaybolmuştum. Karanlıkta aramaya devam ettim, ancak nereye gittiğimi göremediğim için yön duygumu kaybettim. Nerden geldiğim veya nereye gittiğim hakkında hiçbir fikrim yoktu.

    Panikleyip yürümeye devam ettim. Yürüdüm... yürüdüm... ve yürüdüm. Ne kadar süredir yürüdüğümü bilmiyorum ancak uzakta solgun bir ışık gördüm. Hızlandım. O ışığın odamın ışığı olduğuna emindim.

    Ancak iyice yaklaşınca, odamdan gelen ışık olamayacağını fark ettim. Nerden geldiğini anlamak için daha da yaklaştım. Işığın kaynağı uzaktaki bir şehirdi.

    Gördüğüme inanamadım. Mantıklı gelmedi. Tavan aramda koca bir şehir vardı, ışıklarını da görebiliyordum. Bu imkansız görünüyordu.

    Başka ne yapabilirdim, nereye gidebilirdim bilemedim. Evin yolunu bulma umudu ile oraya doğru yürüdüm... "

    Hikayenin bu kısmında tekrar titremeye başladı. Acı dolu bir nefes verdi ve gözyaşları yanaklarından süzüldü. Hikayesi yüzünden kafam karışmıştı, o yüzden elimden geldiğince teselli etmeye çalıştım.

    Elimi omzuna koyarak "Şimdi iyisin" dedim. "Korkunçtu, ama dönmüşsün."

    Bana baktı, gözyaşları akmaya devam ediyordu. Kafasını yavaşça salladı.

    "Anlamıyorsun... Hala şehirden çıkamadım... "

    ---

    Gece yarısı uyanıyorsun. Kedin bacaklarının arasında keyiflice uyuyor ve yorganının ağırlığı yorgun bedenini güzelce ısıtıyor. Mutluca iç çekiyorsun. Tam tekrardan tatlı bir uykuya sürüklenmek üzereyken kedin bir anda tıslıyor ve telaş içinde yataktan fırlayıp perdelerin arkasına saklanıyor.

    Daha önce hiç böyle garip davranmamıştı ve bu davranışı seni tedirgin ediyor. Onu ürkütebilecek herhangi bir şey var mı diye odana bakıyorsun ama her şey normal görünüyor. Sıradışı bir ses var mı diye sessizce dinliyorsun. Koridordan kedinin kasesinden su içişini duyuyorsun. Bu iğrenç şapırdatma sesini yapması seni her zaman rahatsız etmişti. Hiçbir sorun yok diye rahatlıyorsun, yatağa tekrar uzanıp yorganı gırtlağına kadar çekiyorsun.

    Ama gözlerini kapamadan önce masanın altına sinmiş kedinin gölgeli siluetini görüyorsun. Tüyleri dikleşmiş. Nefes nefese kalıyorsun. Eğer suyu içen kedi değilse ses nereden geliyor?

    Mümkün olduğunca yavaş ve sessizce yatağından kalkıyorsun. Ama bütün çabalarına rağmen eski tahta karyola gıcırdıyor. Gıcırdama sesiyle birden donakalıyorsun. Şapırdatma sesi bir saniyeliğine kesiliyor ama yine devam ediyor. Bütün "Hayal gücümün eseri mi acaba?" şüpheleri kaçıp gidiyor.

    Kalbin göğsüne iyice vurmaya başlıyor, kapıya doğru parmak ucunda yürüyorsun. Odandan dışarı adım atıyorsun ve koridora doğru, kedinin kasesine doğru bakıyorsun. Ve işte orada.

    Annen, ellerinin ve dizlerinin üzerine çömelmiş. Kolları bacakları uzun ve sıska, parmaklarıysa kuru ve kemikli. Darmaincin saçları solgun ve eciş bücüş yüzünü kapatıyor. Derisi gerilmiş ve elmacık kemikleri fırlamış. Kedinin kasesinden suyu kömür karası ve normalden iki kat uzun diliyle lopur lopur yalıyor.

    Birdenbire duruyor. Yavaşça kafasını sana çeviriyor. Gözlerine öylece bakıyor. Göz bebekleri sanki karanlıktan oluşan hareket etmeyen iki nokta gibi.

    Panik içinde sıçrayıp odana koşuyorsun ama annen dört ayak üstünde peşinden fırlıyor. Kapıyı arkandan kapatıyorsun, saniyeler sonra kapı şiddetlice sarsılmaya başlıyor. Gürültülü vurmalar evin içinde yankı yapıyor. Hiç düşünmeden vücudunu kapıya siper ediyorsun. Bütün kapı iskeleti vahşice sarsılıyor ama sen sabit kalıyorsun.

    Birden vurmalar kesiliyor. Dünya dışı bir durgunluk havaya hakim. Sessizlikten birkaç saniye sonra kapı kolu dönmeye başlıyor.

    "Tatlım, bir şey mi oldu?"

    Annenin yatıştırıcı sesi.

    "Kapıyı neden kapattın? Endişeleniyorum, aç kapıyı da gireyim."
    ---
    Beyler güzel cp ler cikmiyor buldugum en iyileri buraya atiyorum
    ---
    Her çocuk yatağının altından korkar. Eğer yataktan korkmuyorlarsa dolaptan korkarlar, veya neredeyse kapalı olan kapının aralığından.

    Bilim insanları çocukların perspektifinin daha gelişmiş olduğunu biliyor, onlar yetişkinlerin göremediği şeyleri görebiliyor. Toplumun kabul ettirmeye çalıştığı şeyleri kabul etmiyorlar. Onlar gerçekten olan şeyleri görüyorlar.

    Canavarları görüyorlar.

    Eğer bir çocuğun gözlerini ödünç alıp bütün bir gece boyunca etrafa onlarla bakacak olsaydınız, delirirdiniz. Bulanık bir şekilde hatırlanan şeyleri görmek, trenli pijamalarla örtünün altına sığınmak, onun seni görmemesi için tanrıya yalvarmak... bir yetişkini delirtirdi. Çünkü yetişkinler kuralları unutur.

    1)Nefes almanı zorlaştırsa bile üstünü ört. Eğer sen onları göremezsen, onlar da seni göremez.
    2)Ses yapma. En ufak bir hıçkırık ölüme sebep olabilir.
    3)Hareket etme. Dikkat çeker.
    4)Sadece ışık onları uzak tutabilir. Parlak ışık. Telefon ışıkları durumu kötüleştirir.

    Gençler arada kalanlardan. Orda olan şeyi hala hissedebiliyorlar, ama göremiyorlar... ve kuralları unutuyorlar...

    Yoksa neden bir kaç uyku hastası bilgisayarlarında oturup monitör ışıklarının "onları" uzak tutması için yeterli olmasına dua ederek yazı yazsınlar ki?

    Yeterli değil.

    Şimdi bir çocuğun gözleri ile arkana bak, ve sakın çığlık atma.
    ---
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster