+5
hepimizin hayatında keşke olmasaydı dediğimiz, düşünüp tebessüm ettiğimiz veya hayatımızdan asla çıkartamayacağımız üzücü anılarımız olmuştur. böyle bir durumda yapacak 2 şeyimiz var bence.
1. yaşadığımız problemi hayatımızın merkezine koyarız, başka insanlara da bu problemleri bahana göstererek saçma sapan tepkiler veririz, ilişkilerimizi yıpratırız, tahammül seviyeleri tükenince de insan kaybederiz.
2. problemlere duygusal tepki verirken abartma veya ruhsuzlaşma olmaksızın cidden sağlıklı tepkiler vermek, ardından da neden sonuç ilişkisine bağlayarak kendimizi eğitiriz. o olayı değerlendirip güzel bir ders veririz kendimize.
ben ikincisini tercih ettim, keşke etmez olsaydım. her şey ailemi kaybetmemle başladı. lise çağında bunu yaşadığımda kendime hep şu telkinde bulundum; "evet aileni kaybetmiş olabilirsin ancak bu kendi aileni kuramayacağın anldıbına gelmiyor?" dedim ve gelecekte kaybettiğimden çok daha iyisini yaratacağımı düşündüm. kendimi öyle bir insan olarak şekillendirdim. karakterimi, kişiliğimi. çünkü insanı zaman değil, kötü şeyler büyütüyor. ve bir yerden sonra çok daha hassaslaşıyoruz. kaybettikçe kalanlar daha değerli oluyor. her kaybın ardından, yeni gelenin gidişi daha az acıtır derler ya hani, öyle olmuyor o bir yerden sonra. ne kadar mükemmel olursan ol, ne kadar duyarlı olursan ol; hiçbir ideolojinin, hiçbir düşüncenin tek bir insan hayatını tam anlamıyla karşılayamayacağı gibi hiçbir davranışta bir insana tamamen uymuyor. tüketim toplumu, alışveriş kültürü bize sadece avmlerde satın aldığımız tek kullanımlık eşyaları kullanıp atmayı öğretmiyor, insanları da metalaştırıyoruz, duygusuzlaşıyoruz. insanları, duyguları tüketiyoruz. kendime hep üzme dedim insanları. biri seni üzdüğünde sabredersin geçer ancak sen üzdüğünde o vicdan azabı çok daha can yakar dedim, böyle hareket edersem çevremde de böyle insanları tutarım zaten dedim; ebemin soğan tarlasında bayıra karşı maç yaptılar benimle. güvenemiyorum artık insanlara. insanlar maskelerle geziyor, sahnedeymiş gibi rollerle yapıyorlar. kimsenin bir kişiliği yok, bir sürü kimlik kartıyla geziyor. evin içinde başka bir insan, sokakta başka, ilişkilerinde başka, tanımadığı kadınların yanında başka. sayısız karakteri var artık insanların. aşık olduğun insan bir bakıyorsun bambaşka biri olmuş bir anda. haydi mucize oldu diyelim; her şey mükemmel olsa bile zamanla içinde bulunduğumuz kültür, toplumsal yapı bir şeyleri değiştiriyor, bir anda karşındaki insan yine başka biri olmuş oluyor. bu belirsizlik, bu güvensizlik hali de insanın bütün sinir sistemini alt üst ediyor. ne tahammül kalıyor, ne umut.