+1
hastanede sadece kadın doğum servisinde hasta kabulü yapılıyordu. doğum için sadece. diğer servisler kapalıydı. hastanede asker polis ve çalışan personel kalıyordu.
çalışma şeklimiz belli olmuştu. acilde gün aşırı 24 saat nöbet tutacaktık. nöbetçi olmadığımız günde sokağa çıkma yasağı olduğundan hastane dışına çıkamadığımız için yine acilin etrafından ayrılmıyordum. haberleşmemiz kurulan “whatsapp” grubu üzerinden oluyordu. “yaralı geliyor” şeklinde mesaj atılınca herkes acil önünde hazır halde bekliyordu. yaralı sayısı birden fazla ise o kadar sayıda oda hemen en kötü senaryo için hazır hale getiriliyordu. yaralı geldiğinde hemen hızlıca müdahale ediliyordu. bu organizasyon orada kaldığım süre içinde saat gibi işledi çok şükür. yaralı asker ve polislere hızlı ve etkili tedavi yapıldı.
orada kaldığımız 14 gün boyunca 3 şehidimiz oldu. ilk nöbetimde 6 yaralımız oldu. en ağır yaralımız karnından kurşun yiyen bir polisimizdi. (asker polis ayırımını kıyafete bakıp yapamadığımdan ve gelenlerin çoğu polis olduğundan herkes için “polis” diyeceğim ) kurşun karına girmeden önce koluna çarpıp ön kol kemiğini parçalayıp hızı azalmıştı. doğrudan karına gelse burayı paramparça ederdi. bu haliyle bile ameliyata alındığında bağırsaklarının yarıdan fazlasının alınmasına sebep olmuştu. 6 yaralımız olsa da “şehidimiz” olmamıştı. buna şükrediyordum.
nöbet ertesi odama gidip birkaç saat uyuyup tekrar acilin önüne indim. polislerle muhabbet ederken birden “kafadan ağır yaralı geliyor” mesajı geldi. hemen acile girdik. eldivenleri giyip 2. bir odayı da olası diğer yaralılar için hazır hale getirdik. gergin bekleyiş uzun sürmedi. sedye üzerinde etrafında en az 5-6 kişi tarafından hızla ve bağırmalar eşliğinde yaralımız getirilip acil müdahale odasına alındı. kardeşimiz aslında “şehid” olarak getirilmişti. kafası sadece göz kapağına kadardı. kaşları ve kaşların üst kısmı kafanın arka tarafına kadar “yoktu”. sanki biri uçları düzensiz bir kılıçla göz kapaklarının üstünden kafatasını biçmişti. ne yapsak geri gelmeyecekti ama çok uğraştık ekip olarak. sonra biz de kabullendik şehadetini. odama çıkıp hüngür hüngür ağladım. trabzon’da çalıştığım tonya devlet hastanesinde ki whatsapp grubumuza zorlukla “şehidimiz var tonya” diye yazabildim ve ağlamaya devam ettim. biraz sakinleşince tekrar acile indim. şehidimiz yan olaya alındı, “hazırlanacak” dendi. neye hazırlanacak anlamadım ve soramadım. biraz sonra tekbirler eşliğinde sedye üstünde bayrağa sarılı tabutu gördüm. hastane dışına kadar tekbirlerle zütürüldü. ağlayarak bende tekbirlere eşlik etmeye çalışarak gidenlerle beraber yürüdüm. 24 yaşında ki bu gaziantepli genci şırnak’a, oradan ailesine ve inşaallah cennete uğurlamıştık.
o andan sonra cizre’de kaldığımız günler süresince tekerlekli sedye sesi bizim için kötü bir uyarıcıydı. tekerlekli sedye sesi her duyduğumuzda hemen sesin geldiği tarafa bakıp nerdeyse ayağa fırlıyorduk. çünkü bu ses şehid veya yaralı taşıyan aracın sesiydi.
her gün yaralı geliyordu. kaldığımız süre içinde alnından vurulan ve frontal kemiği (alın kemiği) ve beynin frontal lobu parçalanan kardeşimiz en ağır yaralımızdı. ameliyata alındı, kanama durdurulup beyinde gerekli işlemler yapılıp şırnak askeri hastaneye helikopterle sevk edildi. orada da ameliyat edildi ama sonra ki günlerde gata’dan şehadet haberi geldi. tam kalbinden yaralanan bir kardeşimiz ve kafadan vurulan bir kardeşimiz de şehadet şerbeti içti. benim cizre’de kaldığım süre içinde toplam 4 yiğit kardeşimiz şehid olmuştu.
toplam 40 civarı yaralımız oldu. birkaçını anlatayım. bomba patlaması sonucu savrulup sırt üstü düşen ve getirilen bir polis vardı. geldiğinde uyanıktı. oturdu. elinin içi daha önce yaralanmış ama kimseye dememiş, etrafta bulduğu bezlerle bağlamıştı. oturunca “beni bırakın, ben de bir şey yok, ben görev yerime gideyim” diye tutturdu. düşme sonucu sağ tarafta kaburgaların olduğu bölgeye dokundurtmuyordu. eline pansuman yaptık. akciğer ve kaburgalar için röntgene gönderecektik. bırakın beni, gideyim, ben de bir şey yok diye tutturdu. sakın rapor falan da vermeyin diye ekledi. odanın içi zaten ana baba günü gibi, bir dünya adam var. ortam gergin, havanın yumuşaması lazım. yaralıya” abi sen trabzonlu musun diye sordum. herkes bir anda sustu. bana dikkat kesildi. amacıma ulaşmıştım. “abi senin gibi rahatsızlar ancak trabzon’dan çıkar, allah aşkına bir sus bir dur da işimizi yapalım” dedim. gergin hava dağıldı, yüzlerde tebessüm oldu. “ben antepliyim hocam. haritayı katlayınca trabzon’a denk geliyor yeri, ondandır” deyince hepimiz güldük. neyse ki röntgen sonucu akciğerde hasar ve kırığı yoktu. istemese de ilaç verip 5 gün istirahata zorla ikna edip gönderdik.
bir başka gün “3 yaralı geliyor” mesajı üzerine 3 oda hazırlayıp beklemeye başladık. peş peşe 3 yaralı geldi. ilk ikisi kol ve bacaktan hafif yaralıydı ve gençtiler. daha yaşlı olan 3. yaralı sırtından yaralıydı. daha acil kapısından girmeden “ben de bir şey yok, diğerlerine bakın, diğerlerine bakın, beni bırakın” diye bağırıyordu. kurşun kürek kemiği bölgesindeydi. kanamayı durdurup akciğerde bir hasar var mı diye röntgene gönderecektik. diğer 2 arkadaşını görüp iyi olduklarını anlayıncaya kadar röntgene gitmeye razı olmadı.
ayağı burkulup yürüyemeyen bir asker geldi. kırık çıkık yoktu ama atele (yarım alçı ) alıp beş gün istirahat verdik. 4. gün baktım tam teçhizat göreve gidiyor. beni görünce “ hocam iyiyim, zaten kaç gündür dinleniyorum. takımım göreve gidiyor, onları nasıl yalnız bırakayım. artık duramıyorum “diye mahcup gözlerle bana bakıp kafayı öne eğdi. ağlamamak için kendimi zor tutup “hadi aslanım, allah kolaylık versin” deyip sırtını sıvazlayıp gönderdim.
en az şehidlerimiz kadar beni üzen bir başka kaybımız daha oldu. “hamile kadın arrest (solunum ve dolaşımı durmuş) halde geliyor” mesajı geldi. hemen odayı hazırladık, anestezi ekibini çağırdık. yaklaşık 8 aylık hamile 21 yaşında hamile kadın getirildi. daha önce de bayılıyormuş. getirilmeden önce banyoya girmiş, bir saat sonra yokluğunu hissedip bakmışlar, baygınmış. bir saate yakın canhıraş bir uğraşla 2 anestezi uzmanı doktor arkadaşla beraber uğraştık. ama zaten ölü gelen bu kadını kurtaramadık. bari çocuğu kurtaralım, hemen ameliyathaneye alıp sezaryen ile çocuğu çıkaralım dedim. ancak çocuğunda anne karnında öldüğünü usg ile anlayınca üzüntümüz iki kat arttı.
orada olduğum sürede 200 civarı terörist öldürüldü. 120 civarı kişiye otopsi yapıldı. bunların 30 tanesinin otopsisini bizzat ben yaptım. bu 30 otopside genel olarak şunları gördüm. bir tanesi 18-20 yaşlarında, bir tanesi 35-40 yaşlarında diğerleri 20-30 yaş aralığında idi. 5 veya 6 tanesi kadındı. tamamen yanmış halde ve cinsiyeti tahmin edilemeyecek şekilde 5-6 ceset vardı. bir kişi “sünnetsiz” idi. yan tarafta yapılan otopsilerde iki kişi daha sünnetsiz çıktı. yaklaşık 80 otopsiye giren birine sormuştum “sünnetsiz var mı aralarında” diye. “6 veya 7 tanesi sünnetsizdi” demişti. ben de kendi gözlerimle türk veya kürte benzemeyen sünnetsiz cesetleri görmüş oldum.
“bu yanmış bedenler nasıl oldu, tank atışı sonucu mu?” diye savcıya sordum. tank atışı yapılmadığını, zaten tank mermisi isabet etse yakıp geçeceğinden ortada ceset falan kalmayacağını söyledi. bu yanmış cesetlerin teröristler tarafından kendilerince yakıldığını, bunların muhtemelen kendi “lider” kadrolarına ve “yabancı ülke vatandaşlarına” ait olduğunu söyledi. bu kişilerin tanınmaması için böyle yaptıklarını belirtti. yani yabancı savaşçılar söylemi şehir efsanesi değildi.
sağlık bakanı bir sabah hastaneye ziyaretimize geldi. beraber kahvaltı yaptık. daha sonra hastanede çalışanlarla yaklaşık bir saat süren sorulu cevaplı bir toplantı yaptı. bakanın gelmesi ve sağlık çalışanları ile toplantı yapması ekip üzerinde olumlu etki yaptı.
daha sonraki günlerde gata’nın dekanı tümgeneralde acili ziyaret etti. kısa bir konuşma sonrası acilden ayrıldı. bu ziyaret de çalışanları olumlu etkiledi.
operasyon süresince sivillere zarar vermeme konusunda çok dikkatli davranıldı. öyle ki bir evden ateş açılmaktadır. mermisi bitene kadar ateş eden kişi, mermi bitince silahını evin dışına atar. sesler kesilince güvenlik güçleri eve girer. evde olan kişi terörist olmadığını, ateş eden kişinin başkası olduğunu söyler. seni buradan çıkartalım önerisine “evden çıkarsam örgüt ailemi infaz eder, beni bırakın” der. bu kişiye bile dokunulmaz. evde bırakılan bu adam daha sonraki günlerde çatışma esnasında silahı ile beraber ele geçirilir.
devamı altta
Tümünü Göster