-
1.
+3bu durumda önceliğimiz beyler kendimize olan sevgimizi değerimizi nasıl geri kazanırız bakın çoğumuz karşımıza çıkan belli durumlarda, sorunlarla yüzleştiğimizde kendimize olan güven duygumuzda sarsıntılar hissetmişizdir ya da en azından yapmak istediğimiz bir şeyi gerçekleştirme konusunda yeterliliğimizden kuşku duyduğumuz olmuştur. Böylesi anlarda olaya olan yaklaşımımız sonucunda yeniden kendimize ilişkin olumlu duygular yaşamaya başlayabiliriz. Bazılarımız için ise hissedilen kendine güvensizlik, kalıcı bir duygu haline dönüşüp, gün geçtikçe daha yıpratıcı bir duruma gelebilir. Şunu bilmeliyiz ki beyler FARKINA VARMADAN NASIL KENDiMiZE GÜVENMEMEYi ÖĞRENDiYSEK, KENDiMiZE OLAN GÜVENi ARTTIRMAYI DA ÖĞRENEBiLiRiZ. Bunu yapabilmek için öncelikle kendine güvenememenin nedenleri üzerinde duralım beyler.Tümünü Göster
Çoğunlukla, kendimize olan güvensizliğimizden bulunduğumuz ortamı, çevremizi sorumlu tutma eğilimimiz vardır. Ancak, şu bir gerçek ki kendimize güvenimizi arttırırsak, çevremize ilişkin algımız da değişir. Bu değişim nasıl olmakta ? Biz hiçbir zaman çevreyi doğrudan değiştiremeyebiliriz, ya da olup bitenleri etkileyemeyebiliriz. Değişiklik çevrede değil bizim çevreyi nasıl yorumladığımızda, algıladığımızdadır. Özetle, kendimize olan güvensizliğimizi sürdürmemiz kişisel algılarımız nedeniyledir. örnek verirsek girdiğiniz bir arkadaş ortamda canınız bir hayli sıkılıyorsa bunun sebebi ortamın sıkıcılığından değil sizin bu ortama geneli itibari ile sıkıcı bakmanızdır.
şimdi beyler kendinize saygınızı olumsuz etkileyen özel durumları veriyorum
Kendinize koyduğunuz katı kurallar kesinlikle olmalı dediğiniz şeyler ( bu alfa zımbırtılarının size dayattırdığı şeyler ) .
Mükemmeliyetçilik (Kendinize koyduğunuz yüksek, erişilmez standartlar).
Eleştiriye aşırı duyarlılık.
Atılgan olamama: Kendini, duygularını ve düşüncelerini açıkça ifade edememe.
Tüm bu durumlarla iç içe giden bir zehirlenme söz konusudur. Zehirin temel kaynağı ise "hastalıklı eleştiri" dir. Bu sizin kendi kendinize yaptığınız, kendi kendinize sessizce sürdürdüğünüz bir konuşmadır.Bu hastalıklı eleştiri türü sizi sürekli başkalarıyla kıyaslar onların başarılarını ve yeteneklerini gözünüze sokar.
Ulaşılmaz yüksek standartlar koyar ve en ufak hatanızda sizi kırbaçlar.
Hatalarınızın dosyasını tutar, ama hiçbir zaman güçlü yanlarınızı ve yeterli olduğunuz durumları hatırlatmaz. Onları kaynatır, eritir.
Nasıl yaşamanız gerektiğine dair size hazır öyküler sunar. Bu yaşama kurallarının dışına çıktığınızda, hatalı ve beceriksiz olduğunuzu haykırır.
En iyi olmanızı söyler, olamadığınızda sizi aptallık, çirkinlik, zayıflık ile yargılar.
Arkadaşlarınızın, dostlarınızın beynini okur ve onların sizden sıkıldığına, onlara itici geldiğinize sizi ikna eder.
Zayıflıklarınızı abartır. Bir yerde yanlış davrandıysanız "hep aptal olduğunuzu" söyler.
Hastalıklı eleştirinin sesi yaşdıbınızdaki normal akışı bozar, belli durumları yaşarken kafanızdan geçenleri, duygularınızı ezer geçer.
Örneğin: Biriyle çıktığınızda onun yanında hissettiklerinizi, yaşadıklarınızı yakalayıp inceleyemezsiniz. Bunun yerine "Benim oradaki hareketimi gördü, aptal olduğumu düşündü. Sevimsiz olduğuma karar verdi. Beni bir daha görmek istemez" dersiniz.
"Hastalıklı eleştiri" yaşayacağınız herhangi bir acıdan çok daha tehlikeli ve zehirleyicidir. Çünkü acıların hepsi bir zaman sonra geçer, ancak bu eleştiri hep sizinledir. Bu tarz bir kendi kendinizi yerme, zihninizin kontrolünü sizden alır ve hükmeder.
Birlikte büyüdüğünüz değerler ve kurallar "olmalı"lara dönüşebilir: "Hata yapmamalısın"; "Ona şöyle davranmamalısın"; "Sınavdan şu notu almalısın"... gibi. Bu da hastalıklı eleştirinin en önemli silahlarından biridir. Kendinize verdiğiniz bu emirlerin altında ezilirsiniz.
başlık yok! burası bom boş!