+16
-Var.
-iyi, pideleri ödeyiver.
-Tamam.
Eren kısa süreli bir sessizlikten sonra tekrar transa geçtiğimi farketmiş olacak ki, kafamı kıskanıyormuşcasına soru sormaya devam etti:
-Nerden buldun sen bunu?
-Anlatırım. Tutma beni.
-Bak bayadır arıyordum, kanal bulduysan söyle de akşam alalım.
-Anlatırım...
Ya gibtir git dıbına kodumun çocuğu. Yüzüne bile bakmıyorum daha ne konuşuyorsun. Bırak da kafa yaşayalım biraz, anlatıcam işte. Eren sinirlenmiş ve aceleci bir sesle:
-Green gibicem belanı. Varsa kanalın görüşelim bu akşam. Nerden buldun bunu?
-Bu gün Seda’nın kahvesinden aldım galiba.
-Oğlum ne Seda’sı, ne kahvesi? Sıvı mı buldun bir de?
-Çok bunaldım Eren. Gel çıkalım, yürürken anlatırım.
-Yemek geliyor. Çıkıcaz, kızın yanına gidicez. muallakye bak ya. Sıvı acid buluyor Türkiye’de, hala daha “anlatırım, anlatırım”.
-O iş yaş kardeşim.
-Ne demek yaş?
-Basbaya yaş.
-Neden yaş oğlum?
Erenin ses tonu yükseldikçe boğuklaşıyor, sanki ağır çekimde konuşuyormuş gibi duyuluyor, kalp atışlarımı yavaşlatıyor ve nefes almamı zorlaştırıyordu. Öyle ya da böyle evden çıkmak zorundaydık. Sürekli oynayan zeminin ve duvarların üstüme gelmesi yetmiyormuş gibi, beni bu ortamda tutan, huzura kavuşturan seslerde Eren’in boğucu sesinin altında ezilmeye başlamıştı:
-Ben çıkıyorum kardeşim, bir dakika daha kalırsam boğulacağım burada. Kanalı mı istiyorsun? Aha numarası cebimde. Gel akşam ararız, dedim.