+128
-89
Üniversite ikinci sınıf bir kardeşinizim. Kendi halinde sınıfta kimseyi kendiyle muhabbet edecek denklikte bulmayan, teneffüs aralarında kahvesi yanından ekgib olmayan arka sıradaki o çatık kaşlı adamım işte ben. Üçüncü ders saatine giriyoruz teneffüsten ve bu geçen sene aynı sınıfta olmamıza rağmen bana bir kere bile hal hatır sormayan, tayfası tam da benim istikrah ettiğim ve bilhassa yollarımızı uzak tuttuğum kız, ki ben buna Necla diyeceğim, bir yanımdaki sıraya oturdu. Zaten yerinin orası olmadığı malumatı ve benim arka sıraya oturma gayemin onlardan uzak olmak istemem fikirlerinin yoğun olduğu bir vakitte, gözleriyle beni, aslanın yemeğini öldürmeden önceki müstehzi gülüşüyle süzdüğü gibi süzüyordu. Neydi acaba meramı Necla'nın? Fakat umurumda değildi ve başıma bela almak istemiyordum, kendisi de kendini fark ettirme çabaları içerisinde gitgide daha sinir bozucu oluyordu, benim ona bunu fark ettiğimi belli etmem için. Hiç oralı olmadım beyler, sıkı sıkıya sarıldım elimdeki kahveye, telefonumdaki gündem haberlerine. Pes etti Necla Hanım, oturdu yerine. Sağ olsun mukavemet dersini de bu dikkat incinlığıyla dinleyemedim, düşündüğüm ve istediğim tek şey sınıftaki münzevi sükunet haletimi korumaktı, fakat Necla'nın bakışlarının bunu bozmak istediği ayan beyan belliydi. Ders de bitti ve ben hiçbir şey anlayamadım o menfur, aşüfte kız yüzünden, bunlar yetmiyormuş gibi teneffüste geldi bu sefer. Muhabbet açmak istedi.
-Merhaba bkda.
+Bir şey mi var Necla?
-Yoo, hayır ters giden bir şey yok. Sadece düşündüm de bir senedir aynı sınıftayız ve birbirimizi hiç tanımıyoruz. Senin de iyi biri olduğunu düşünüyorum ve seni daha iyi tanımak istiyorum.
Bu sözler bana samimiyetten yoksun gözükmesine rağmen sadece konuşmasını bitirtip onu bir daha geri dönmemek üzere geldiği yere postalamayı düşünüyordum. Sinirimden de olacak konuşmalarımın denetimini biraz kaybedip ona ders girişindeki bakışlarını fark ettiğimi çıtlattım. istemeden daha fazla çekmiştim kendime, tam bir aptalım. O ise, bu durumdan pek bir mesrur idi. Tebessüm ediyordu, dayanamayıp çıkıştım oracıkta.
+Senin yüzünden dersi dinleyemedim, bütün dikkatimi aldın zütürdün.
-Kusura bakma gerçekten amacım bu değildi. istersen seni yurda davet edeyim, dersi anladım ben, hem biraz gırgır yaparız hem de ben sana bugünkü dersi anlatırım, ödeşmiş oluruz.
Gırgır meselesini geçtim de, yiyeceğim bedava öteberi ve kaçırdığım dersi geri kazanma fikri hoş geliyordu. Hem buna hakkım vardı, elimden bu hakkı o aldığına göre onun için gerekli bir ceza diye düşündüm içimden. "Pekala." dedim, ve sözleştik o gün için.
Yurda gidiyorum ve lanet olası turnikelerde bekliyorum, numarası bende olmadığı için de bir yıllığına susturduğum Whatsapp grubundan arıyorum Necla'yı. Aradan bir vakit geçtikten sonra gülümseyerek gözüküyor uzaktan, makyaj yapmış belli. Cebinden çıkardığı kartı basıyor ve geçiyoruz zengin yurdunun önünden, ne kadar da belli buranın benim dengim olmadığı, camekanlardan görüyorum zengin züppeleri ve kin kusmak istiyorum. Çok geçmeden kurtarıyor beni bu azaptan Necla, odası yakınmış şükürler olsun.
Geçtik içeri oturduk, dolaptan soğuk birer şarap şişesi ve gazoz çıkardı içer miyim diye, kırmadım evet dedim. Dersi anlattı arada gırgır muhabbet falan yaparak, hakkını yemeyeyim güzel de anlattı. Kapattı kitapları, anlayıp anlamadığımı teyit etti birkaç soru sorarak. Cevaplarken simasına baktıkça fark ediyordum, alımlıydı Necla ve bu güne özel kattığı bir şeyler de vardı kendine, tebessümü ekgib olmuyordu. Sonunda inandırabildim kendimi anladığıma bugünkü dersi. Kendisi de mutlu gibiydi. Karıştırdığı şarap ve gazozu bitirince son bardaktan, biten şişeleri göstererek yenilerini getireceğini söyledi, hayır diyemedim. Yeni şarap şişesini masaya koydu ve müsaade istedi iki dakika. Ben de bardaklara doldurdum aziz sıvı pekmezi, tadı cidden de öyleydi. iki dakika sonra adımlarını duydum, başımı kaldırıp baktığımda bornozuyla gelmişti Necla, nutkum tutuldu. Yanaklarına ateş düşmüştü şarabın da etkisinden olacak, sağ elinin parmaklarını duvarda sürüyerek geldi bütün cazibesini ortaya koyarak, ahenkli adımlarla. Dibime kadar girdi Necla, nefesini hissediyordum dudaklarımda, süründüğü parfüm, bu ıtır, iki dakika öncesinden farklı ve daha güzeldi. "Ne oluyor?" diyebildim çatallı sesimle. Hiç tereddüt etmeden "Geçen sene fark edemedim seni, çok çekici bir havan var." dedi açık açık. Devam etti, kalp atışlarının hızından, alkolün etkisinden ve artık daha da loş gözüken ışıklardan, soluğu ancak bu kadarlık bir cümleye muktedir idi Necla'nın. "Senin olmak istiyorum, birbirimizin olalım istiyorum." dedi. Durakladım bu sözlerden sonra, gözlerindeki hafif yaş daha belli oluyordu yavaşlayan zamanda, dudak boyası eskisinden daha çok yansıtıyordu odanın ışığını, saçlarının karanlığı daha bir kuvvetli çekiyordu beni, teni pamuk gibiydi Necla'nın, hepsinin farkına bu kısa zaman diliminde varmam başımdan aşağı akan sıcak bir kutsama gibiydi. Yirmi saniye bakıştık böyle karşılıklı, dudaklarıma bakıyordu tüm ihtirasıyla, öne doğru eğildi yavaş yavaş, kapattı gözlerini. işte tam o anda beş yıllık Muay Thai bilgimin verdiği kuvvetle, vücudumu biraz sağa eğdim ve aşağıdan çıkardığım dirseği çenesine sağdan sola havayı yalatarak vurdum beyler. Necla ne olduğunu şaşırdı ve yere düştü. "Namuslu adamım ulan ben, senin oyuncağın olmam, sen beni diğerleriyle mi karıştırdın aşağılık sürtük!" diye bağırdım. Çıktım üstüne saydırdım sağlı sollu. Elmacık kemiklerine indirdiğim her yumruk, bana müzik aleti çalmaktan farksız geliyordu artık. iki tane de boğazına indirdim nefesi kesildi kaltağın, zor da olsa nefes alabiliyordu. işi kökünden halletmek için getirdiği şarap şişesini kafasında kırıp, sıcak kanını ellerimde hissettim. Sanat eserim tam önümde duruyordu ve ben bu Necla'nın şargoz dediği laneti bardağa doldurup, sanat eserimin de verdiği hazla tek nefeste içtim. Baba yadigarı bardağını da yurdun duvarında parçaladım aşüftenin. Ertesi gün okula gittiğimde ise kimse merak etmiyordu Necla'yı. Ben yine sıcak kahvemin dumanına gömülmüş müzik dinliyorum.