+8
Akşam üstü okuldan ayrılma vakti geldiğinde ne yapacağımı bilmiyordum. Herkes birer birer çıkmaya başladı sınıftan yanlarında “koruyucu melekleriyle”. Ben ise tamamen yalnızlığa terkedilmiş gibi hissediyordum. Tedirginlikle öğretmenimin merhamet dolu gözlerine bakarken sınıfın kapısından dedemin aksayan bacağıyla girdiğini gördüm. içime su serpilmişti kendimi güvende hissederek yavaşça ayağa kalktım ve dedemin yılların yıprattığı çatlamış , derisi kuruluktan taş gibi sertleşmiş elini sıkı sıkı tuttum. Şefkatle baktı gözlerime “ben oğlumu hiç bırakır mıyım” dedi sanki hissettiklerimi gözlerimden okumuş gibi. Hep oğlum derdi bana hayatımda bu kelimeyi duyabileceğim babam varken ben hep dedemden duydum o içimi ısıtan kelimeyi. Eve geldiğimizde hava iyice kararmıştı. Dedemin zamanında tüm birikimini vererek yaptırdığı, ön ve arka bahçesinde çeşit çeşit meyve ağaçları olan, iki katlı, yeşil bir evimiz vardı. Alt katında dedem ve babaannem üst katındaysa biz kalıyorduk. Evin tüm işlerini babaannem yapardı. Babaannem geçirdiği onca hastalıktan ve dedemin sert yapısından dolayı yaşlılık dönemlerini dedem kadar rahat geçiremiyordu. Ama her şeye rağmen iki evin tüm yükünü tek başına sırtlanıyordu. Eve girdiğimde babaannem mutfakta yemek hazırlıyordu. Üzerimi değiştirmek için odama girdim önlüğümü değiştirip mutfağa geçtim o sırada kapı çaldı.