+5
-1
Rahatsız olması gayet normal çünkü o her şeyden önce insan, namaz kılmak ister Allah ile başbaşa kalmak ister her an insanlarla muhattap olacak diye bir şey yok. Bu lafı söyleyenler öncelikle Hz.muhafazid'in de en az onlar kadar insan olduğunu kabul etmeliler.
Ahzab suresi, 53. Ayet- "Ey iman edenler! Peygamberin evlerine vaktine bakmaksızın ve yemeğe izin verilmedikçe girmeyin. Fakat çağırıldığınız vakit girin. Yemeği yediğinizde de hemen dağılın. Sohbet etmek için de izinsiz girmeyin. Çünkü bu haliniz peygambere eziyet veriyor, ama o sizden utanıyor. Fakat Allah gerçeği söylemekten utanmaz. Hem O'nun hanımlarına bir ihtiyaç soracağınız vakit de perde arkasından sorun. Böyle yapmanız hem sizin kalbleriniz ve hem de onların kalbleri için daha temizdir. Hem sizin Resulullah'a eziyet etmeye hakkınız yoktur. Ondan sonra hanımlarını da ebediyyen nikâh edemezsiniz. Çünkü bu Allah katında çok büyük bir günahtır."
Ahzab suresi, 53. Ayet tefsiri- "Ey iman edenler! Size izin verilmedikçe peygamberin evine girmeyin... " Ümmetin Peygamber ile ilgili durumu iki şekildedir:
Birisi Peygamberle başbaşa olduğu durumdur. O zaman vacip olan onun rahatsız etmemektir. işte bu sûrenin 53. âyeti olan "Ey iman edenler! Peygamberin evlerine yemeğe çağrılmaksızın vakitli-vakitsiz girmeyin" emri ile bu, beyan buyuruluyor.
ikincisi ise Peygamber (s.a.v.) insanların arasında bulunduğu esnadadır. O zaman vacip olan da ona hürmet göstermektir. Yine bu sûrenin 56. âyeti" olan "Ey iman edenler! Siz de ona salat ve selam getirin" ayetiyle de bu beyan buyruluyor.
Nur Sûresi'nde de "Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere izin alıp sahiplerine selam vermeden girmeyin." (Nur, 24/27) buyurulmuş, kendi evlerinizden başka evlere sahiplerinden izin almaksızın girmeyiniz diye yasaklama getirilmişti. Bu hüküm genel nitelikli olduğu için, elbette Peygamberin evlerini dahi kapsıyordu.
Fakat "Peygamber müminlere canlarından ileridir. Onun eşleri de müminlerin anneleridir." (Ahzab, 33/6) buyurulmakla, Peygamberin müminlere canlarından daha ileri ve hanımlarının onların anneleri olması, müminlerin Resulullahı'ın evine kendi evleri gibi izin almaksızın girebilmelerine caizlik verecek zannedilebilirdi.
işte bu ayet hem böyle bir zanna yer olmadığını anlatıyor, hem bu vesileyle Resulullah'ın eşlerine "hicab"ı (tesettürü) emrediyor, hem de müminlerin anneleri olmalarının mânâsını açıklıyor.
Âyetten anlaşıldığına ve ibnü Abbas'tan rivayet olunduğuna göre, birtakım kimselere zaman zaman Resulullah'ın evinde yemek yediriliyordu. Bunlar bazen, yemekten önce yetişinceye kadar bekliyorlar, yemekten sonra da hemen çıkıp gitmiyorlar, Resulullah (s.a.v.) sıkılıyordu, bu ayet nazil oldu. Hz. Zeyneb ile evlendiği zaman yapılan düğün yemeğinde nazil olduğu da Buharî, Tirmizî ve başka kitaplarda Hz. Enes'ten rivayet olunmuştur. Sizin için yemeğe izin verilmedikçe, denilmeyip denilmesi, izin kelimesinin içine davet manasını da yüklemek içindir. Beydâvî'nin ifadesine göre bu mânâ yüklemenin sebebi de, izin verilse bile yemeğe çağrılmadan varmanın güzel olmayacağına işaret etmek içindir. Yemek zamanına bakmaksızın veya yemeğin olmasını gözetmeksizin veya gözetmemek üzere girmeyin.
Alıntıdır
Bir adam zatı için sevilmez. Belki muhabbet, sıfat ve san’atı içindir. … Binaenaleyh, Müslüman bir sıfatı veya san’atı istihsan etmekle iktibas etmek neden câiz olmasın? Ehl-i kitaptan bir haremin olsa elbette seveceksin!” (Münâzarât, s.40)
Son cümle gerçekten çok harika ve konuya son noktayı koyuyor. Ehl-i kitaptan bir kadınla evlenen Müslüman, hanımını elbete sevecektir, ama bu sevgi onun dinini sevmesi manasına gelmez.
Bu ince ölçüden uzak kalmak, bize bazen çok pahalıya mal oluyor.
Konunun devamında, Ehl-i kitapla dost olmanın gerekçesi, şu cümlelerde net olarak ortaya konuluyor:
“Onlarla dost olmamız, medeniyet ve terakkilerini istihsan ile iktibas etmektir. Ve her saadet-i dünyeviyenin esası olan âsâyişi muhafazadır. işte bu dostluk kat’iyen nehy-i Kur’ânî de dahil değildir.” (Münâzarât, s.41) Ehl-i kitaptan kız almak, Kur'an'ın hükmüyle sabit bir vakıadır
muhafazid'in, islam'ı tebliğ etmeye başladığı miladi yedinci asrın başlarında, Hicaz bölgesinde de kölelik vardır. Orta Çağ geleneklerinden biri olan kölelik islam Dini geldiğinde tüm dehşetiyle Hicaz'da devam eden sosyal ve ekonomik bir olaydır.[8] islam Dini köleliği kaldırmamış ancak kölelik ile ilgili kimi düzenlemelere gitmiştir. islam Hukuku'nda köleliğin tek kaynağı "meşru" savaştır. Savaş sonunda esir edilen kişiler erkek veya kadın olsun ganimet olarak görülür [9] ve köle olarak kullanılabilir. Elde edilen kadın kölelere cariye adı verilir. Ancak islam'da müslümanı köle yapmak yasaktır.
islam dini insanlar arasındaki eşitsizliğin giderilmesini hedeflemiştir. Kur'an'da hür kişilerin sahip oldukları haklara kölelerin de sahip olduğuna ve insanlık onurunu korumak adına kölelerin haklarına yer vermiştir.[10]
"Bakın Allah size kendi hayatınızdan bir örnek getiriyor. Hiç elinizin altındaki köle ve hizmetçilerinizden size nasip ettiğimiz servette, onların payları da sizinkiyle eşit olacak derecede, kendinize ortak yaptığınız, kendinize itibar ettiğiniz kadar onlara da itibar ettiğiniz ortaklarınız var mıdır?
Tümünü Göster