1. 1.
    +2
    Yabancı unsur kendisini o vatana kan bağı ile bağlı görmediği için; kendisini asıl milliyetinden vazgeçmeye mecbur eden millete karşı içinden kin duyduğu için, o milletin içinde yalnız kendi hususî menfaatlerini güder. Fırsat bulduğu zaman ihanetten çekinmez. Tarihteki en büyük imparatorluklar olan Roma, Abbasî ve Osmanlı imparatorlukları, içlerindeki yabancıların fesadından ve bunların yüksek mevkilere geçmelerinden dolayı yıkılmışlardır. Bir devlet kuvvetli iken ona hizmet eden yabancılar daima görülmüştür. Onaltıncı asırda Osmanlı sadrazamı olan Hırvat dönmesi Sokullu Mehmed Paşa Turancılık yapmış, ondokuzuncu asırda ingiliz Başvekili olan Yahudi Lord Bikonsfild ingiltere'de Yahudi aleyhtarı kanunları çıkarmışlardır. Fakat bunlar arızîdir. Türk tarihi, yabancıların birkaç hizmetine karşılık binlerce ihaneti ile dolup taşan bir ibret tarihidir. Çin'e sefere çıkan Türk hakanını zehirleyen Çinli priçesten Şerif Hüseyin'e, Çerkez Ethem'e ve Kürt Şeyh Sait'e kadar binlerce vakası olan bir ihanetler tarihidir. Memleketin öz çocukları ise hizmet etmek için yüksek mevkilere geçmeyi beklememişlerdir. Her yerde, her zaman, her şart içinde sessizce, gösteriş yapmadan hizmet etmişler, kan ve can vergisi vermişlerdir.

    Türk milletinin gözünü açmak için ileride büyük ciltler hâlinde neşredeceğimiz bu ihanet silsilelerini burada saymaya imkân yoktur. Yalnız, eğer açılabilirse, savcının gözünü açmak için burada birkaç tarihî vakayı anmakla iktifa edeceğim:

    1- Namık Kemal'in büyük dedesi olan gazi ve şehit Topal Osman Paşa, Nadir Şah'la savaşırken Osmanlı ordusunda bulunan Araplar ve Kürtler topyekûn ihanet ederek ordumuzun bozulmasına sebep olmuşlardır.

    2- Balkan Harbinde, Sırplarla yapılan Kumanova Meydan Savaşı'nda Osmanlı ordusundaki Arnavutlar yine topyekûn ihanet ettikleri için ordumuz savaşı kaybetmiştir.

    3- Yine Balkan Harbinde Selanik'i müdafaa edecek olan 40.000 mevcutlu kolordunun kumandanı Arnavut Tahsin Paşa, tek fişek atmadan şehri ve kolorduyu Yunanlılara teslim etmiştir.

    4- Birinci Cihan Harbi'nde Araplar ingilizlerle, Ermeniler Ruslarla birleşerek ordularımızı arkadan vurmuşlar, Türk esirlerini kesip doğrayarak örneksiz vahşetler yapmışlardır.

    5- Türk milletinin idam fermanı olan Sevr Barışını ancak Ermeni aslından Damat Ferit, Arap Hâdi ve Arnavut Rıza Tevfik imzalamıştır. Rıza Tevfik imzada kullandığı kalemi Amerikan Kolleji'ne hediye etmiştir.

    6- Mütareke yıllarında "Nemrut Mustafa" diye anılan Kürt Mustafa Divân-ı Harbi sırf ırkî bir taassupla Türk vatanperverlerini idam etmiş, Ermeni tehcirlerini bahane göstermiştir. Ermeni tehcirini yapan Türkleri idam etmekle istiklâl Harbine iştirak eden Türkleri idam etmek arasında mahiyet farkı olmasa gerektir.

    7- Kurtuluş Savaşında Çerkez Ethem ve yardakçıları, Düzce ve Bolu havalisindeki Çerkez ve Abazalar topyekûn millî dâvâya ihanet etmişlerdir. Bunların bir kısmı Balıkesir havalisinde bir Çerkez devleti kurmaya kalkışmışlardır.

    8- Kurtuluş Savaşından sonra Doğu Anadolu'daki Kürt ve Zazalar topyekûn isyan ederek ayrı devlet kurmak sevdasına kapılmışlardır.

    9- Daha sonra Türk ordusunda bir yüzbaşı olan Kürt ihsan Nuri, Ağrı Dağı'ndaki Kürtlerle birleşerek ve yabancılardan yardım görerek bir isyan hareketi yapmıştır. Dikkate değer ki ihsan Nuri, kumanda ettiği bölüğü de bu isyana sürüklemek istediği hâlde Kürt efrat kendisine uymuşlar, fakat Türk erat bunu kabul etmemişlerdir.

    Asırlardan beri içimizdeki yabancılardan gördüğümüz ihanetler Türk halkında aksülamel ve öfke doğurmuş, Aydın illerinde bir millet kahramanı gibi hâlâ anılan ve adına kitaplar çıkarılan Çakırcalı Efe, bu kahraman dağ şövalyesi, Arnavut ve Çerkez mezarlığı yapmaya and içmiş ve andını yerine getirmişti.

    Türk milleti içimizdeki yabancıları, gerek bize yaptıkları fenalıkları, gerek ahlâksızlıkları yüzünden daima aşağı görmüş, tehzil etmiştir. Halkın içinde ve kitaplarda yaşayan tabirler, darbımeseller ve fıkralar yabancılara karşı Türk ırkının tiksintisini, gururunu, telâkkisini, inancını göstermektedir.

    Savcının anayasaya aykırıdır diye bize yapıştırmak istediği ırkçılığı devlet bilfiil tatbik etmektedir: Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü ile askerî okullar ve Hemşire Okulu'na ancak Türk ırkından olan öğrencilerin alınması; 2510 sayılı iskân kanununun 7, 9, 10, 11, 13'ncü maddeleriyle iskân muafiyetleri nizamnamesinin üçüncü, dördüncü maddeleri; Millet Meclisi tarafından kanunla kabul edilen istiklâl Marşı'nın ve Harp Okulu Marşı'nın Türk ırkını terennüm etmesi, hep ırkî görüşün mahsûlleridir.

    Benim ırkçılıktan dolayı hesap verdiğim şu dakikada, Istanbul Emniyet Müdürlüğünün birinci şubesinde, birinci kısmın bir masasında oturan bir memur bazı genç öğrencilerin Türk ırkından olup olmadığını incelemekle meşguldür.

    Bundan birkaç yıl önce Atatürk'e suikastla itham olunarak Ankara'da muhakemesi yapılan Ali Saip'in dâvâsında, Savcı Baha Arıkan Ali Saip'i Kürt olmakla itham etmiş ve Kürtlüğü bir suç gibi yüzüne çarparak Kürt olduğu için devlet başkanına suikast yapabileceğini ileri sürmüştü. Yani o zaman bir savcı ırkçılık yapmıştı. Bugün ise başka bir savcı ırkçılığı yurda ihanet gibi göstererek ırkçıları itham etmektedir. Devletin kanunları savcıların keyfine göre ayrı ayrı mânâlar alamaz.

    Millet fertleri de savcılar, kanunları başka başka anlıyorlar diye oyuncak yerine konulmaz. Ya odur ya da budur. Ceza kanunumuzun birinci maddesi “kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilmez” demesine, devletin orduda bilfiil ırkçılık yapmasına göre demek ki ırkçılık suç değildir. Suçsa asırlardan beri ayrı cemaat teşkilâtları, yalnız kendi aralarında evlenmeleri, dini törenleri ve ayrı mezarlıkları ile bilfiil ırkçılık, hem de Yahudi ırkçılığı yapan Selânik dönmeleri niçin cezalandırılmıyor da, bu vatanın hakîkî sahipleri ve bekçileri olan biz Türkler fikir ve nazariyat sahasında takibata uğruyoruz?

    Başvekil Saracoğlu Şükrü, 5 Ağustos 1942’de Millet Meclisi’nde verdiği nutukta: “Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar ve lâakal o kadar bir vicdan ve kültür meselesidir” diyerek kan, yani ırk esasını kabul etmişti.

    26 Birinciteşrin 1941 Pazartesi günü çıkan gazetelerde Istanbul halkına bir veda demeci neşreden eski Örfî idare Kumandanı Ali Rıza Artunkal Türk Milleti’ne değil, asil ve temiz Türk ırkına hitap etmişti.

    Görülüyor ki eski Örfî idare Kumandanı “asil ve temiz Türk ırkı”ndan bahsederken yenisi ırkı inkâr ederek ırkçılığı vatan ve millet ihaneti sayıyor. Bunların hangisi doğrudur? ikincisi doğru ise niçin Ali Rıza Artunkal, Saracoğlu Şükrü ve orduya bilfiil ırkçılığı koyan Çakmakoğlu Müşir Fevzi Paşa hazretleri de bizim aramızda değildir? Adaletin eşit olması için aynı suçu işleyen bütün insanların takibata uğraması icap eder. Aksi takdirde adalet yerine getirilmiş olmaz.

    Irkçılık resmî neşriyatla da teyid edilmiş, Maarif Vekâleti neşriyatında, bilhassa inkılâp derslerinde son haddine varmıştır. Mahmut Esat Bozkurt’un inkılâp Tarihi kürsüsünden verip bastırdığı takrirler Türk gençlerinin kalbindeki yankısını hâlâ kaybetmemiştir. Eski bir adliye vekilinin, resmi bir hükûmet organı olan kürsüden devletin bugüne ve yarına muzaf düşüncelerini gösteren bu takrirleri vermesi dikkate değerdir.

    Irkçılığı; kabul ettiği iskân kanunuyla sade Millet Meclisi, askerî okullarda tatbik ettiği usulle ordu, 5 Ağustos 1942 nutkuyla başvekil, neşrettiği kitaplarla Maarif Vekâleti ve üniversite yapmış değildir. Şimdiye kadar ikisi de benim tarafımdan olmak üzere çıkarılan Türkçü dergilerde de ırkçı neşriyat yapıldığı, bunda benim geniş bir payım olduğu halde ne Örfî idare, ne müddei umumîlik, ne Emniyet takibat yapmamıştır. 1931’den 1941’e kadar suç olmayan bir fiilin, ceza kanununda değişiklik olmadığı halde 1944’te birdenbire suç diye vasıflandırılmasının hesabını vermeye mecbur olan ben değilim, Savcı Kâzım’dır.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster