/i/İnanç

İnanç
  1. 1.
    0
    Birinci konu, yani tanrı olmazsa iyi ve kotu arasında bir farkın kalmayacak olması konusu doğru bir gözlem olabilir de olmayabilir de. Ancak, doğru olsa dahi bu prensip tanrı kavrdıbının bir kanıtı olamaz. Belki gerçekten de iyi ya da kotu diye birsek yoktur ve biz boşu boşuna iyilik diye birsek tanımlayıp öyle davranmaya çalışıyoruz. Ya da belki iyi ya da kotu dediğimiz şeyler, insanoğlu olarak, bir toplum içinde bir arada yasamanın gerekleri yüzünden, topluluğun tümünün refahı için uymamız gerekli olduğuna inandığımız kurallara verilen isimlerdir. Dolayısıyla, belki de iyi ve kotu insan yapısıdır ve insanların, yani bizlerin tanımladığımız şeylerdir. Yani tanrıyla bir ilgisi yoktur.

    ikinci konu ise, yani adaletin yerine gelmesi için obur dünyanın olması gerektiği konusu, felsefi acıdan bir delil değil, olsa olsa safça bir insani temennidir.

    4) Sonsuzluk

    Sonsuzluğu insanin kavrayamayacağı, böyle bir kavramı ancak tanrı gibi mutlak bir varlığın kavrayabileceği, dolayısıyla tanrının olması gerektiği fikri de felsefi alanda değil ama günlük hayatta bazen karşılaşılan bir akil yürütmedir. Fakat mantıksal ve felsefi acıdan kanıt olarak nitelendirilebilecek bir yönü yoktur. çünkü sonsuzluk kavrdıbını insanin kavrayıp kavrayamaması konusu bir yana, kavrayamıyor desek de, insanin sonsuzluğu kavrayamamasıyla, sonsuzluğu kavradığı söylenen bir varlığın var olmasının gerekliliği arasında nedensel bir ilişki yoktur.

    5) imam Gazali’nin kanıtı

    Bunun da bir önceki sonsuzluk örneğinde olduğu gibi yazıya alınmasının tek sebebi islami teist kesim arasında popüler olmasıdır. Yoksa bu da herhangi bir mantıksal ya da felsefi değer taşımaz. Bu kanıt, Gazali’nin bir inançsızla tartışırken kullandığı “Eğer sen haklıysan benim kaybedeceğim birşey yok, ama eğer ben haklıysam senin kaybedeceğin çok şey var. Yani inansan iyi edersin” anldıbına gelecek türdeki bir akil yürütmesidir.

    Görüleceği gibi felsefi açıdan herhangi bir kanıt kaygısı güden bir akil yürütme değildir bu. Çünkü karşı tarafın kendi beyninde ikna olup olmamasıyla ilgilenilmiyor, yalnızca itaat etmesi bekleniyor. Dolayısıyla, politik yandaş toplamada belki kullanılabilecek bir pgibolojik manevra olabilir, ama felsefi değeri olan herhangi bir yönü yoktur.

    Ayrıca, diğer acıdan bile yeterince güçlü olmadığını ifade etmekte fayda var. Nitekim, tanrıya inanmak, tanrıya inanan inanç sistemlerinden özel olarak birini seçmeye insani kolayca yönlendiremiyor. Örneğin, Hinduizm, Hristiyanlık ve Bahaizm dinlerini örnek alırsak, tümünde tanrı kavramı olmasına rağmen, örneğin Hinduizmde islamla bağdaşmayan reenkarnasyon inancı, Bahaizm’de islam’la bağdaşmayan “muhafazid’in son peygamber olmadığı” inancı, Hristiyanlıkta ise “muhafazid’in bir peygamber olmadığı” inancı mevcuttur. Dolayısıyla, Gazali’ye hak versek bile, alternatifler arasında secim yapmakta yine de zorlanırdık gibi gözüküyor.

    6) “Her şey mümkün olanın en iyisidir” iddiası

    Bu da maalesef tanrı konusunda sözü edilen yaygın kanıtlama girişimlerinin mümkün olduğunca fazlasını bu yazıda ele alma gayretimiz yüzünden, yazının ciddiyetinden odun vermek istemememize rağmen, eklemek durumunda kaldığımız bir akıl yürütmedir.

    Dünyaya tarafsız bir şekilde bakınca, aslında pek çok kişinin de gözlemlediği gibi, ortada yapılmış pek etkileyici bir is yoktur. Yani insan her şeye kadir bir varlıktan biraz daha iyi isleyen, aksaklıkları, saçmalıkları ve kötülükleri daha az olan bir sistem beklerdi.

    Fakat bu konu bir yana, biz yine de kullanılan akil yürütmeye dönersek, buna göre dünyada her şey en mükemmel sekliyle yapılmıştır. Buna örnek olarak da çoğunlukla doğadaki ahenk, ve bulunduğu ortama iyi uymuş canlılar, vs verilir. Fakat örneğin canlıların bulunduğu ortama uymak zorunda olduklarını, çünkü doğal secilim sebebiyle uyamayanların soyunun tükendiğini, ancak uyabilenlerin hayatta kalıp genlerini yeni nesillere aktarabildiğini, vs ifade eden bilimsel bulgunun bilincinde olunmadan, ya da bu hesaba katılmadan yapılan bir beyandır bu.

    Teistlerin bu konuda söylediği her şey, insan burnunun gözlük takmak için yaratılmış olduğunu söylemeye benzer. Yaptıkları şey meseleyi tersinden görmektir. Her şeyin çevresiyle uyum halinde olmasının, doğanın sadece çevresine uyanı barındırmasından kaynaklandığını görmezler. Bu ahenge ve uyuma hayret etmek, doğanın isleyişine dair bir kavrayış ekgibliğini ifade ettiği gibi, bu hayret doğal olsa bile, bunun ortada hayret edici bir durum olması dışında ifade ettiği bir gerçek yoktur. Yani hayret ediyor olmak, hayret edici olayın sebebine dair birsek söylemez.

    7) Mantıksal ve Ontolojik kanıtlar
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster