TRAVESTi
Travestilik ya da travestizm, genellikle cinsel haz almak amacıyla, karşı cinsin kıyafetlerini giymek. Travestilerin çoğunluğu erkektir.
Travestilik bir transgender türüdür ve sıkça transciksüellikle karıştırılır. Transciksüel, belirli bir cinsin fiziksel karakteristikleri ile doğduğu halde duygusal ve pgibolojik anlamda kendisini diğer cinse ait hisseden kimsedir.Erkek ya da kadın transciksüeller cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmeden önce genellikle bir süreliğine karşı cinsin kıyafetlerini giyerler.
Travestilik bir cinsel yönelim değildir. Bir travesti heterociksüel ya da eşcinsel olabilir.
Eşcinsellik veya homociksüellik, aynı cins veya cinsiyetteki insanlar arasındaki romantik, cinsel çekim ya da cinsel davranıştır. Eşcinsellik, bir yönelim olarak “kişiyi ağırlıklı olarak ya da tümüyle kendisiyle aynı cinsiyette olan kişilere karşı romantik ya da cinsel çekim yaşamaya yönlendiren kalıcı kişisel nitelik” olarak ifade edilir. Aynı zamanda kişiyi bu çekimlere dayanan, davranışlarla ilişkili kimlik hissi ve bu çekimleri paylaşan diğer kişilerden oluşan topluluğa olan üyeliğini de tanımlar.
Homociksüellik, heterociksüellik ve biciksüellikle birlikte heterociksüel-eşcinsel spektrumundaki üç ana cinsel yönelimden biridir. insanların neden özel bir cinsel yönelim geliştirdiği konusunda bilim adamlarının ortak bir görüşü yoktur. Cinsel yönelimin kökeni konusunda genetik faktörler, erken rahim ortamı ya da ikisinin kombinasyonuna işaret eden biyolojik teoriler uzmanlar tarafından daha çok benimsenmiştir. Ailenin yetiştirme şeklinin ya da erken çocukluk deneyimlerinin cinsel yönelimi etkilediğine dair güçlü bir kanıt yoktur. Bazıları eşcinsel aktivitenin doğaya aykırı ya da fonksiyonel bir bozukluk olduğu görüşündedir. ama araştırmalar eşcinselliğin insan cinselliğinin normal ve pozitif bir varyasyonu olduğunu, negatif pgibolojik etkilerinin bir kaynağı olmadığını göstermektedir. Çoğu insan kendi cinsel yönelimlerinde çok az tercih hissi deneyimler ya da hiç deneyimlemez. izmirbuyuleyiciguzelela Cinsel yönelimi değiştirmeyi amaçlayan pgibolojik müdahalelerin işe yaradığını destekleyen yeterli kanıt yoktur.
Eşcinselleri tanımlamak için çok çeşitli kavramlar kullanılır. Kadın eşcinselleri tanımlamak için 1800'lü yıllardan beri kullanılan "lezbiyen" sözcüğünü karşılamak için Fransızca kökenli "gey" (Türkçe: gey veya gay,Fransızca: gai, ingilizce: gay) sözcüğü, 1960'larda önceleri sadece erkek eşcinselleri tanımlamak için izmirbuyuleyiciguzelela kullanılmaya başlanmıştır. Zamanla tüm eşcinseller için kullanılır hale gelmiştir. Eşcinsellere cinsel yönelimlerinden dolayı uygulanan fiziksel ve sözlü şiddet, "Eşcinsel" anldıbına gelen argo tabirleri hakaret ya da aşağılama amaçlı kullanmak, birçok gelişmiş ülkede nefret suçu kapsdıbına girer ve cezai yaptırımla karşılaşılabilir.
Gay veya lezbiyen kimlikli ve eşcinsel deneyim yaşayan kişilerin sayısını ölçmek araştırmacılar için çeşitli nedenlerden dolayı zordur. Bu nedenlerin arasında eşcinsel kişilerin homofobik ve heterociksist ayrımcılık yüzünden kimliklerini açık olarak belli etmemeleri de yer almaktadır. Eşcinsel davranışlar aynı zamanda birçok hayvan türünde gözlenmiştir.
Sadece nüfus sayımları ve politik şartlar görünürlüklerini kolaylaştırmasına rağmen birçok gay ve lezbiyen ciddi birliktelikler kurmaktadır.[1] ilişkideki tarafların kendi pgibolojik algılayışları açısından bu tür ilişkiler ile heterociksüel ilişkiler arasında hiçbir fark yoktur. Kaydedilmiş tarih boyunca eşcinsel ilişkiler ve eylemler -aldıkları şekle ve bulundukları kültürlere bağlı olarak- zaman zaman takdir edilmiş zaman zaman da yargılanmışlardır.
http://www.izmirbuyuleyiciguzelela.com 19. yüzyılın sonlarından beri, eşcinsellerin görünürlük ve tanınmasının artırılmasının yanı sıra; evlilikler, medeni birliktelikler, evlat edinme ve ebeveynlik; işe ve askere alınma ile sağlık hizmetlerine eşit erişim gibi yasal hakların kazanılması için büyük bir mücadele verilmektedir.
Pgiboloji, eşcinsel yönelimi ayrık bir yönelim olarak araştıran ilk bilim dallarından biridir. Eşcinselliği ilk hastalık olarak sınıflandırma girişimi acemi Avrupalı ciksolog hareketi tarafından yapılmıştır. 1886’da ciksolog Richard von Krafft-Ebing, Psychopathia Sexualis adlı kitabında eşcinsellik gibi üremeyle sonuçlanmayan cinsel aktiviteleri cinsel sapkınlık olarak görmüştür. Eşcinselliğin hem doğuştan hem de sonradan kazanabileceğine ve eşcinselliği mastürbasyonu engelleyerek ve nevrozları tedavi ederek tedavi edebileceğine inanmıştır. Sigmund Freud’sa eşcinselliği kendini karşıt cinsteki ebeveyn ile özdeşleştirmenin de etkisiyle oluşmuş, pgibociksüel gelişimdeki çatışmaların bir sonucu olarak tanımlamıştır. 20.yüzyılının ortalarına kadar eşcinselliğin patolojik modelleri standarttır.