1. 1.
    0
    Bu sırada sadrazamlık görevinde bulunan Rüstem Paşa, Hürrem Sultan'a yakınlığı ile tanınmaktadır. Kânunî Sultan Süleyman'ın Hürrem'den doğma kızı Mihrimah Sultan ile evlenmiş, bu evlilik Paşa'nın Hürrem Sultan'a yakınlaşmasına sebep olurken, Mustafa'nın taraftarı ibrahim Paşa'yı öldürten Hürrem'in de evlâtlarını koruma ve tahta çıkarma uğruna çevirdiği entrikalar için uygun bir piyon bulmasını sağlamıştır.

    Nitekim öyle de olmuş Hürrem, Mihrimah ve Rüstem üçlüsü Şehzâde Mustafa'nın ağzıyla Şah Tahmasb'a bir mektup yazarak Kânunî Sultan Süleyman'a karşı işbirliği teklif etmişler, bu teklife Şah'ın verdiği olumlu cevabı getiren elçiyi yolda yakalatan Rüstem Paşa mektubu Şehzâde Mustafa'nın bağîliğine delil olarak doğrudan pâdişaha göndermiş, pâdişah da bu mektup üzerine Şehzâde Mustafa'yı ortadan kaldırmak için kesin kararını vermiştir. Kararı uygulamak için, plan gereği iran seferini bahane ederek, Konya Ovasında orduya katılan Mustafa'nın işi oracıkta bitirilecektir. Celalzade Mustafa, pâdişahın hasta olmasına rağmen iran Seferine, Hürrem Sultan ve Vezir-i A'zam Rüstem Paşa'nın tahrikleri sonucu Şehzâde Mustafa'yı ortadan kaldırmak ve Anadolu'da gelişen olayları yerinde görüp düzeni sağlamak niyetiyle çıktığını söyler.

    Şah Tahmasb'ın önce Biga Sancakbeyi Mahmud Bey'e mektup gönderip sulh istemesi, arkasından da Seyyid Şemseddin Dilicani aracılığı ile özür dilemesine rağmen Pâdişah'ın bu sefere bizzat çıkması Anadolu'nun dirliğini sağlamak için Şehzâdenin ortadan kalkması gerekliliğine inandığı ve bunu bizzat uygulamak için kararlı olduğunu göstermektedir. 18 Ramazan 960 / 28 Ağustos 1553'te yola çıkan pâdişah Ramazan Bayramı'nı Yenişehir'de geçirdikten sonra 26 Şevval / 5 Ekim 1553'te Konya-Ereğli civarındaki Aköyük (Akdepe) menziline gelmiştir.

    Şehzâde Mustafa Ereğli Ovasında konaklayan babasının elini öpmek üzere girdiği çadırında babası yerine dilsiz cellâtlar ile karşılaşmış ve bu cellatlar tarafından boğularak öldürülmüştür. Yavuz'un bu yiğit torunu üzerine çullanan yedi dilsizden kurtulmayı başarıp babasına doğru koşarken saray hademelerinden Zal Mahmud Ağa'nın arkadan saldırması sonucu yere yıkılır ve oracıkta boğulup cesedi çadırın önüne asılmıştır.

    Bu yiğit civanmerte gönül bağlayan yeniçeriler Taşlıcalı Yahya'nın

    "Meded, meded ki cihanın yıkıldı bir yanı/

    Ecel Celâlileri aldı Mustafa Han'ı"

    beytiyle başlayan mersiyesini okuyarak teselli bulmuşlar. Ama 60 yaşındaki koca sultan 39 yaşındaki oğlunun acısını içine gömmek zorundaydı. Öyle de yaptı, ya da yapmış gibi davrandı. Devlet işinde acz yakışmazdı Osmanlı sultanına. Ağlamak yoktu. Ama yüreği Karacaahmet olmuştu adeta. Paramparça permiperişan bir yürek.

    Cihan padişahının evlât acısı açısından kara yazgısı bitmemiş, bu sefer Mustafa'nın katliyle dağlanan yüreğindeki yangın sefer sırasında yanından ayırmadığı şehzade Cihangir'in ölümüyle katmerleşmiştir.

    Şehzâde Cihangir rûhen, duygusal bir karaktere; fiziksel olarak da zayıf bir yapıya sahip idi. Doğuştan kambur olarak dünyaya gelen Cihangir için babası, dünyayı sırtında taşıyan anldıbına gelen Cihangir ismini vermişti. iyi bir eğitim alan Cihangir de diğer kardeşleri gibi aruz veznini ustaca kullanarak şiir yazma yeteneğine sahip idi. Cihangir, bu sebeple ağabeyi Mustafa'nın cellatlar tarafından öldürülmesine çok üzülmüş ve ağabeyinin çadırın önünde asılı duran cesedinin görüntüsü onun hassas kalbini derinden yaralamıştı. Ereğli yakınlarında hastalanan Cihangir, babası ile birlikte Halep'e kadar gitmiş, yol boyunca hastalığı şiddetlenen genç Şehzâde burada babasının kollarında son nefesini vermiştir. 27 Kasım 1553'te vefat eden Şehzâdenin cenazesi istanbul'a gönderilmiş ve Şehzâde Mehmed Camiinin haziresindeki türbede ağabeyi Mehmed'in yanına defnedilmiştir.

    Sefer sırasında tutulan ruznâme kayıtları arasında insanı dilhûn eden bir kayıt var ki, zikretmeden geçemeyeceğim. Bu kayıda göre, ölümünden bir gün önce Şehzâde Cihangir'e dolama alımı için ayrılan parayla tabutunun örtüsüne kumaş alındığı anlaşılmaktadır. Kader işte.

    Topkapı Sarayının pencerelerden bakınca masal gibi bir hayat. Ah bir de içeriye girince, saadet denen şeyi yakalamaya hiçbir zaman gücü yetmemiş bir padişah görüyor insan, gerçekte. Çekilen çileler, her yenilen vurgunda gönülde açılan yaraları daha da büyütmekte, acılar tam hafifledi derken, yeni bir fitne ateşi ile yeniden alevlenmektedir. Bir babanın akıllara durgunluk veren evlâdını öldürme kararı gibi en radikal tedbirler bile taht kavgası için fitillenen fitne ateşinin 5 sene sonra yeniden alevlenmesine engel olamamıştı.

    Bu kez ateşin efsununun yeni kurbanı olan Şehzade Bayezid idi. 1558'de Kütahya'dan Amasya Valiliğine nakledilince kendisinin yerine Şehzade Selim'in taht varisi olarak seçildiği vehmine kapılarak babasına karşı isyan bayrağını açmış, üzerine gönderilen ordunun başındaki kardeşi Selim ile Konya Ovasında yaptığı savaşı kaybetmesi üzerine de ordusuyla beraber iran'a sığınmak zorunda kalmıştı. Kalmıştı kalmasına, lâkin hatasını da çok geçmeden anlamış, iş işten geçmiş ve ok yaydan çıkmıştı bir kere. Baba ile oğul ilişkisinde sözün bittiği yerde, af dilemek için kaleme aldığı aşağıdaki manzum mektup her şeyi açıklıyor.

    Ey ser-a-ser âleme Sultan Süleymanum baba

    Tende cânum cânumun içinde cânânum baba

    Bâyezidine kıyar mısun benüm cânum baba

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba

    Enbiyâ ser-defteri ya'ni ki Adem hakkıçün

    Hem dahi Mûsi ile isi-i Meryem hakkıçün

    Kâinâtun serveri ol Rûh-ı A'zam hakkıçün

    Bi-günâham Hak bilür devletlü sultânum baba

    Sanki Mecnûnam dağlar başı oldı durak

    Ayrılup bi'l-cümle mâl ü mülkden düşdüm ırak

    Dökerem göz yaşını vâ-hasretâ dâd el-firak

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Kim sana arz eyleye hâlim eyâ şâh-ı kerîm

    Anadan kardaşlarımdan ayrılup kaldum yetîm

    Yok benüm bir zerre isyânum sana Hakdur alîm

    Bi-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Bir nice masumun olduğun şehâ bilmez misün

    Anların kanına girmekden hazer kılmaz mısun

    Yoksa ben kulunla Hak dergâhına varmaz mısun

    Bî-günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Hak Taâlâ kim cihanun şâhı itmişdür seni

    Öldürüp ben kulunı güldürme şâhum düşmeni

    Gözlerüm nurı oğullarumdan ayırma beni

    Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba

    Tutalum iki elüm başdan başa kanda ola

    Bu meseldür söylenür kim kul günâh itse nola

    Bâyezid'ün suçını bağışla kıyma bu kula

    Bî günâham Hak bilür devletlü sultanum baba
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster