-
451.
+8Bir tavşanı paylaşamayacak değildik. Allah vere de büyük olsaydı. Yavuz ağaçtan inerken ben de tavşana doğru seke seke, bata çıka gidiyordum. Yavuz ağaçtan inip koşunca az bir farkla beni geçti. Yavşanın yanına vardığımda tavşanın tavşana benzer bir yanı kalmamıştı. iki adet 5.56 mermiyi yerse normal. Allah'a şükür ki tavşan iri bir tavşandı. Öylece kaldırıp çadırın önüne zütürdük. Derisini bağırsaklarını ve benzeri pislerini temizleyip onları bir yere ayırdık.Tümünü Göster
Sıra gelmişti ziyafete. Etleri ince dallara geçerip, ateşte kebap gibi pişirdik. Uzun zamandır et yemediğimiz için bu bizi kendimize getirmişti. Artırmıştık bile. Artanları yabani hayvanlardan korumak için yattığımız yere, baş ucumuzdaki karlara gömmüştük. Deri gibi parçaları ise yaktık. Karnımızı doyurduktan sonra dolaşmaya çıktık. Uzaklarda tek sıra halinde boncuk boyutunda insanların yürüdüğünü gördüm. Yoksa bunlar bizi arayan ekip miydi? Yavuz'a işaret ettim. Hemen koşup çadırdan dürbünlerimizi aldık. HAYIR. Bunlar teröristlerdi.
içim içime sığmıyordu. Bu kansızların yerini bilip de onları gebertememek bana çok koyuyordu. Atış mesafemizde değillerdi ama olsun. Üstelik bu duruma onlar yüzünden düşmüştük. Arkadaşlarımız şehit olmuştu... Oflayarak çadıra döndük, 1 saat civarı sonra da hava da kararmıştı. Uzandık ve yine nöbetli uyuyacaktık.
_______________________________________________________________________________________________
Sabaha doğru ben nöbete geçtim. Ateşi yenilerken gün de yavaş yavaş ışıyordu. Biraz dışarı çıktım. Uzaklardan, çok uzaklardan helikopter sesi geliyordu! Pata pata pata pata... Ve sesin giderek arttığına da bakılırsa bize yaklaşıyordu! Hemen çadıra girip Yavuz'u uyandırdım. Tekrar dışarı çıktık. Artık helikopter görünür olmuştu. Heyecanla ateşte yanan odunlardan birer adet alıp sallamaya başladık. Giderek yaklaştı. Ve 3-4 dakika sonra yakınlarda bir yere indi. BiZi BULMUŞLARDI! KURTULMUŞTUK! Helikopterden önce bizim bölükten sorumlu Binbaşı atladı. Üstümüze doğru koşarak gelip ikimizi de kucakladı. Gözlerimiz doldu. Ağlıyorduk! Ardından birkaç Astsubay (1 kıdemli başçavuş 1 başçavuş ve 2 kıdemli üstçavuş) ve 3 de er inmişti. Hepsiyle kucaklaştık.
Binbaşı bize dönüp ağlayarak; "neredesiniz oğlum siz?" dedi. Biz de yarı güler yarı ağlayarak "buradayız komutanım" diye cevap verdik. Binbaşı yine ağlarken "devdıbınız nerede sizin" dedi. iste o anda ikimiz de hüngür hüngür ağlamaya başladık. Binbaşı ve diğerlerinin de bizi anlayıp gözleri doldu. Enkazın yerini bilmiyorlarsa diye gösterdik, ardından bize gelen helikoptere bindik.
Bizim işimiz işte böyleydi; helikopterle geldik, helikopterle dönüyoruz. Her ne kadar onunla bu hale düşmüşsek de devam ediyoruz. Engellerin üstüne gidiyoruz, aşıyoruz. Korkuya, duygusallığa yer yok. Biz bu yola canımızı ortaya koyarak çıktık ve aynı yolda koşar adım yürüyoruz...
başlık yok! burası bom boş!