/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 76.
    +2
    bu odayı ardımızda bırakarak başka bir mekana girdik. içerdeki kimseler diğer oda sakinlerinin tam tersi nitelikteydi, hepsi de pahalı giysiler içinde lüks koltuklar üzerinde oturuyorlardı. pahalı parfümlerinin kokusu odayı baştan başa doldurmuştu.

    - merhaba müfettiş bey, diyerek yaklaştı zengin görünüşlü adamlardan bir tanesi ufak tefek adama. müfettiş ha?
    - merhabalar efendim, bi sıkıntınız var mı?
    - uzun süredir bekletiliyoruz burada, hizmeti ne zaman alacağız?

    hizmet denince aklıma nedense cemaat olayları geldi. kendimi tutamayarak sırıttım. zengin adam gülüşümden alınmış gibiydi nedense.

    - komik bir şey mi var küçükbey?
    - küçükbey mi? aahahha.

    son günlerde yaşadığım sinir bozukluklarını kahkahamın içinde dışarı atıyordum sanki. uzun süre tüm gücümle bağırarak kahkahama devam ettim. odadaki tüm gözler beni izliyordu.

    - aykut, müşterilerimize karşı biraz daha saygılı olmalısın.

    müşteri? taşlar yavaş yavaş yerine oturuyordu.
    - pardon, acaba ne kadar para ödediniz " hizmet " için?
    - aykut sessiz ol, diye uyardı müfettiş beni. durmaya niyetim yoktu, madem işi öğrenmem isteniyordu, öyle yapacaktım.
    - 100.000 dolar.

    bu fabrika gerçekten iyi iş yapıyordu.

    - peki aldığınız hizmet nedir tam olarak?
    - yeter aykut, sesi sert çıkmıştı bu sefer müfettişin.

    müfettiş baş selamıyla veda etti zengin beye, sırıtarak yüzüne baktım ben de oradan ayrılırken. göreceğimiz ne kalmıştı ki daha?
    duvarlarından biri camla kapla olan bir odaya girmiştik şimdi de. cam belli ki tek tarafı gösteren cinstendi çünkü camın öteki tarafında ilk odada gördüğümüz kimsesiz kadınlardan birisi vardı ve bizim odaya girdiğimizi fark etmemişti.

    - ne oluyor?
    - şş sessiz ol ve izle.

    izlediğimiz odaya ikinci odada gördüğümüz iyi giyimli adamlardan birisi girdi. kadın kızgın bir suratla adama neler olduğunu sordu, adam ise ona sakin olmasını söyledi. içerdeki sesler hoparlörle bizim odaya da veriliyordu. o sırada kadın adamı iterek bunlara daha fazla katlanamayacağını ve gitmek istediğini söyledi. kapıya yönelen eli bir süre zorladı kolu... bu sahneyi daha önce yaşamış birisi olarak ürpermemi engelleyemedim.

    kapıyı zorlamaya devam eden ve bağıran kadına ağır ağır yaklaşıyordu zengin adam arkadan. elinde bir şey tutuyor gibiydi, evet bir bıçak. soğukkanlılıkla ilerledi ve kadının sırtına bir kegib attı. kadının çığlığı mikrofon olmasa bile ulaşacak derecede şiddetliydi...

    acıyla yere yığıldı.
    adam artık güçten düşmüş kadınla oynamaya başlamıştı. giysilerini yırtıyor, elindeki bıçakla vücuduna çeşitli şekiller çiziyordu. garip bir şekilde kadını öldürmek istemiyor gibiydi, ona şefkatle yaklaşıyordu adeta. bıçak olmayan eliyle kadını okşuyor, kulağına bizim duyamadığımız bir şeyler fısıldıyordu. duyulan tek şey kadının hıçkırıkları arasındaki boşlukları süsleyen çığlıklardı.

    adam bu ritüele bir süre daha devam ettikten sonra aynı soğukkanlılık ve ifadesizlikle kadının boğazını kesti. oluk oluk akana ellerini uzattı ve avucuna doldurduğu kanı kendi vücuduna sürmeye başlamıştı. eski çağlardan kalma bir ritüeli gerçekleştiren bir şaman gibiydi adeta, ne yaptığını biliyor olmalıydı. işini bitirdikten sonra eserine son bir bakış daha attı, daha sonra odayı terk etti.

    - gösteriden memnun kaldın mı aykut?

    • **

    beyler bugünluk bu kadar olsun yoruldum inanın.
    cevap vermedim.

    - muhtemelen tüm bunları neden yaptığımızı merak ediyorsun.
    - yo etmiyorum.

    hayatımı bir amerikan filmi klişesi tadında yaşamak istemiyordum. artık aldığım kararların, verdiğim cevapların bir önemi olmadığının farkındaydım, öyleyse olabildiğince haylazlık yaparak hayattan zevk almaya bakacaktım.

    - beni şaşırtıyorsun aykut. yine de sana elimden geldiğince şirketi anlatmak isterim. zira eserimle övünmek benim n büyük hakkım, öyle değil mi?

    hala hafifçe titremekte olan kadının cesedine bakmayı sürdürdüm.

    - eh, şirketimizin diğer şirketlerden hiçbir farkı yok, tek amacı kar yapmak. nasıl ki gıda üreten bir şirket insanların yaşamak için muhtaç olduğu beslenme içgüdüsüne hizmet ederse, biz de öldürme içgüdüsüne hizmet ediyoruz. tek farkımız var olan toplum ahlakına aykırı düştüğümüz için yer altına sıkışıp kalmamız.

    - peki ya böyle geniş bir kurum nasıl saklı kalabiliyor?

    - karşılıklı çıkar anlaşmalarıyla elbette. kim sokaktan bir tinercinin azalmasını istemez ki? veya tüm zevklere doymuş olup parasını harcayacak bir yer bulamayan ilacı nerde aramalı? hem toplum güvenliğine, hem de zenginlerin gönlüne katkı sağlayarak varlığımızı rahatlıkla sürdürebiliyoruz, böylece bazı güçler bizi görmezden gelebiliyor. herkes için karlı ha?

    elbette, böylesi bir pisliğin var olabilmesi için herkes bulaşmalıydı. kendini güvende hissetmek için bankalara, sigortacılara para döken sıradan insanlar bile dolaylı yoldan bu suçun ortağıydı.

    - her şeye vakıf olduğuna sana seçeneklerimi sunmama izin ver aykut.

    elimi kolumu sallayarak burdan çıkmama müsade etmeyeceklerine emindim...

    - dinliyorum.
    - şirketin iki yönlü işlediğini fark etmişsindir, daha önce söylediğim gibi yaşam ve ölüm. seçeneklerin bunlar, ya bizim emrimiz altında, insanlara diledikleri ömre bahşetme görevini üstlenirsin - tıpkı deniz gibi - veya senin vücudundan sadece tek sefer faydalanmamıza izin verirsin. anlarsın ya.

    suratına yerleşen gülümsemede en az hakim olan duygu mutluluktu.

    - öldürebilirsiniz beni.

    müfettişin bu cevabı beklemediği belliydi, hoş aklı başında hangi insan bu cevabı seçerdi ki? fakat artık normal bir insan olmadığımın farkındaydım. evet, eski silik aykut gitmişti, tıpkı olmasını istediğim gibi fakat bunun bedeli şu an ölümü isteyen tuhaf bir aykut olmuştu.

    - son kararın mı?
    - evet kenan bey.

    gülümseyerek deniz'e baktım. o da gülümsüyordu, fakat bu sefer içten gibiydi. bu pislikten ancak ölümle kurtulacağımı biliyordu ve kurtulduğuma seviniyor gibiydi.

    - seni bekliyor olacağım deniz. her nerede olacaksam.

    klişelere saplanmaktan kurtulamamıştım ölüme giderken bile. eh, o kadar da olurdu ha?

    - pekala aykut, acını daha fazla uzatmayacağım. sıradaki zengine hizmeti sen vereceksin.

    az önce camın diğer tarafından izlediğim odadaydım şimdi. içeri girecek olan katilimi bekliyordum. kolay kolay teslim olmamak vardı kafamda, şansım varsa yanımda birkaç pgibopatı da arkaürebilirdim. o sırada kapı açıldı ve az önce müfettişle konuşan zengin adam girdi içeri.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster