+1
oda penceresizdi, kapıyı açmamla içeri dolan ışık içerde bir kadının olduğunu fark etmemi sağlamıştı. kapı şoför tarafından tekrar kapandığında, karanlık bir odada tanımadığım bir kadınla yapayalnız kalmıştım.
- seni mi gönderdiler?
- ne için?
- benim için elbette.
- anlamıyorum sizi.
- off lanet olsun.
karanlıkta hiçbir şeyi seçemiyordum fakat kadının sesindeki kızgınlık aşikardı.
- bunun için para ödemiyorum ben.
- pardon, biraz daha açıklayıcı olabilir misiniz?
bir anlık sessizlik yaşandı odada.
- beni öldürmeleri için haddinden fazla para ödedim fakat maruz kaldığım muameleye bir bak...
ha?
- fiyata çeşitli zevkler de dahil...
- ne gibi?
- bunun gibi.
der demez üzerime saygıdı. uzun tırnaklarıyla giysilerimi yırtarcasına parçalamaya çalışıyordu. amacının bana zarar vermek olduğunu anlamam için tırnaklarının sırtıma saplanmasını beklemem gerekti. acıyla çığlık atıp bir tekme salladım kadına. el yordamıyla kapıya ulaştım, fakat kilitliydi. kadının çığlıkları odayı dolduruyordu o sırada, karanlıkta beni aradığı çıkardığı seslerden belliydi.
iki el ter içindeki omuzlarımı kavradı o anda. koşarak kaçmaya çalıştım fakat kadın sırtıma tırmanmıştı. göğsümü çiziyordu tırnaklarıyla, diğer yandan boynumu ısırmaya başlamıştı. hayatım tehlikedeydi artık, kemerimdeki silahın kabzasını kavradım refleksif bir hareketle ve kadının kafasına doğru vurmaya başladım. bulldog köpeği gibi yapışmıştı, bırakmaya hiç niyeti yok gibiydi. duvarlara doğru ateş ettim, kadında hiçbir değişiklik uyandırmamıştı bu durum, insanlıktan çıkmış gibiydi. artık çarem kalmamıştı.
silahı kafasına dayayarak tetiğe bastım.
kısa zaman önce bir insanı öldürüp öldürülmeyeceğim sorulsa cevabım kesinlikle hayır olurdu. fakat şartlar öylesine oluşturulmuştu ki, benim gibi sıradan bir insan bile katil olabilmişti.
kadının elleri yavaşça çözüldü göğsümden ve yere yığıldı. neden yaptığımı bilmeksizin kadına dokunmaya başladım el yordamıyla, öldüğünden emin olmak istiyordum muhtemelen. evet o ölmüştü ve ben de artık bir katildim. ellerim başına dokundu o sırada, o cıvık ve sıcak kan elime akıyordu ağır ağır.
kapı açıldı ve içeriye dolan ışıkla birlikte gözlerim kamaştı. ufak adam, arkasında deniz'le birlikte kapıda dikiliyordu.
- aramıza hoşgeldin.
elimdeki silahla deniz'i ve adamı vurmak istedim o an fakat onlar da bunu yapamayacağımdan o kadar eminlerdi ki hiçbir önlem almaksızın karşıma dikilmişlerdi.
- artık dolambaçlı cevap istemiyorum. nesiniz siz?
- pekala, dedi gülümseyerek adam. biz insanlara hizmet veren bir şirketiz.
- ne hizmeti?
- ölüm ve yaşam.
ölüm kısmını anlayabiliyordum, hatta bizzat yaşamıştım da peki ya yaşam?
- anlayamaman normal. üstünü temizle, geri kalanı şirkette konuşuruz.
odadaki cesedi yalnız başına bırakarak dışarı çıktım. istemsizce fatiha okuduğumu fark ettim. belki de insanlığımı tam olarak yitirmemiştim. deniz'e baktım göz ucuyla, yüzünde pişmanlık vardı sanki biraz. evet tüm bunlara karışmak için istekliydim fakat isteseydi beni engelleyebilirdi.
- deniz sen aykut'a temizlenmesinde yardımcı ol. araba sizi kapıda bekliyor olacak. şirkette görüşürüz.
diyerek bir başımıza bıraktı bizi. deniz yine önüme düşerek banyo olduğunu düşündüğüm bir odanın önünde durdu. kapıyı açtı, banyoydu banyo olmasına ama sıradan bir banyo değildi. tavanda sadece şu otellerdeki yangın söndürücülerin aparatlarından vardı. bir gaz odasının soğukluğu ve kasveti vardı burada.
- suları şuradan açarsın. ben sana havlu getireceğim, diyerek çıktı deniz.
hayatımın en saçma banyosunu yaparak kapıya tıklattım, deniz kapı aralığından havluları uzattı bana. yüzüne bakmamaya çalışsam da, bana acıdığını fark edebiliyordum. arabaya binene kadar hiç konuşmadık.
deniz'le göz göze gelmemek için pencereden etrafı süzüyordum. siyah bulutlar arasında birden gök gürüldedi ve aniden yağmur bastırdı. yağmur damlaları pıtır pıtır cama çarparken düşüncelere daldım yine... zaten son günlerde yaptığım iki şey vardı, düşünmek ve hayatın akışına kapılmak.
olanları kafamda düzenlemeye başladım. bir şirket vardı. ölmek isteyen insanlara hizmet sağlıyordu. güzel, peki kanunlardan nasıl kaçabiliyordu bu şirket? kurumsallaştıkça açık vermek kolaylaşırdı oysa bu adamlar bir şirketten bahsediyordu...
ikinci husus yaşam konusunda hizmet vermek. sağlık desteği değildi muhtemelen bu. mistik şeylere inanmazdım, birilerinin ömrüne ömür katılacağına ihtimal vermiyordum, öyleyse neydi bu yaşam sağlamak?
arabanın yavaşlamasıyla düşüncelerimden uyandım. büyük bir fabrikanın önünde durmuştuk şimdi. etraftaki yazılardan anladığım kadarıyla hazır etlerin işlendiği bir yerdi burası..
merakla arabadan indim.
fabrikanın ana kapısından içeriye girdik. müdür bizi bekliyordu içerde. kancalara asılı sıra sıra kesilmiş hayvanlar gürültüyle çeşitli işlemlere tabi tutuluyordu bir yandan. ufak tefek adam gürültüden sesini duyurmak için bağırarak,
- koku için kusura bakmayın, buyrun arkaya geçelim.
bir koridordan içeri girdi. gürültü göreceli olarak azalmıştı. yaklaşık 5 dakika boyunca koridor içinde gezinerek bambaşka bir yere vardık. hala fabrikanın içindeydik fakat arka taraf farklı şekilde döşenmişti. burası bir fabrikadan ziyade, bir oteli andırıyordu.
adam girişteki resepsiyon gibi bir yere kartını uzattı. görevli kartı inceleyerek onay verdi ve sağ tarafı işaret etti.
- beni izleyin, dedi adam.
sağ taraftaki kapıdan içeri girer girmez birçok meraklı gözle karşılaştık. bu gözlerin sahipleri, üstü başı yırtık ve pis kimselerdi. bir kısmı sallana sallana ayakta yürüyordu, bir şeyler mırıldanarak. kimisi korku içinde etrafı süzüyordu. içlerinden birisi ufak adama yaklaştı ve:
- paramızı ne zaman alacağız?, diye bağırdı.
girdiğimiz kapının iki yanında duran görevliler bir anda adamın üstüne atlayarak etkisiz hale getirdiler onu. bu diğerlerine de bir gözdağı olmuş gibiydi, korku dolu gözlerle olan biteni izleyerek oturdukları yerde daha çok sindiler.
Tümünü Göster