+7
vermek üzere kolaylı dinlenme tesislerine yanaşmak üzereyiz".
bir güzel çövdürür, otobüsün başına gelirsin. içenler bir sigara yakar, içmeyenler haşlanmış berbat çaydan bir bardak alır, yıkanmakta olan otobüse hipnotize bakışlar atar. yer bazen afyon, bazen bolu, bazen bozüyük, bazen polatlı, bazen çorum... insanlar bedenen farklı olsa da, manen benzerdir.
yılın en sıcak döneminde bile yalnız başına, yıkanan otobüsü izleyen insanları üşütür o mola yerleri. çay bardağının incecik belini avuçlarınla sararak ısınmaya çalışırsın. farklı şehirlerde dağılmış tanıdığın insanlar geçer aklından; onlarca şehirdeki yüzlerce kişiyi düşünür, o an hiçbirinin aklından olmadığını bilmenin getirdiği özgürlük ve bir o kadar da yalnızlık hissini içine çekersin.
tesisin yola doğru eğilmiş beyaz ışıklı tabelasına gözün takılınca, faruk nafiz çamlıbel'in gördüğü birkaç kızıl satırı anımsamaz mı insan? o tabelalara bakakalmış binlerce maraşlı şeyhoğlu satılmış, bir sonraki molada gözleriyle oraya bakacaklara kendi hikayesini anlatır aslında.
saklayacak değilim, temizinden 4-5 yıldır han duvarları'nı okumuyordum, dün milyoner'de şairini bilemeyen kadına sinirlenirken farkettim bunu. tekrar tekrar okudum, yine binlerce insan gibi kendimi gördüm şiirde.
her mola yeri, bugünün han duvarları; her molanın bitişini yalnız başına bekleyen dalgın göz, faruk nafiz'in gördüğü ayet gibi derinleşen çizgilerin membası değil midir?
aradan yıllar geçti, işte o günden beri
ne zaman yolda bir han raslasam irkilirim,
çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim
ey köyleri hududa bağlayan yaslı yollar
dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...
ne zaman bir mola yerine uğrasam, orada yığınlaşmış hikayeleri hissederim.
ve enteresandır, onca arkadaşımla olduğum zamanın yanında, yalnızlığı en az hissettiğim anları da mola yerlerinde yaşarım. orada iç çekmiş yalnızların ruhlarıdır belki yalnızlığımı dindiren...