0
çocukken mahallede herkesle kavga eder biteviye dayak yerdim. lakin bu dayaklardan yılmaz sürekli elemanlarla didişmeye devam ederdim. kendimce bir tarzan rıfkı tandansı yakaladığımı sanıyordum. yani adamlar beni dövdükçe ben bıkmadan üstlerine gidersem adamlar illallah deyip benden uzaklaşır diye düşünüyordum. haklı da çıkıyordum. dayak yediğim çocuklara gel lan hesabı keselim dediğimde ya git işine ben senle uğraşamam diyordu. korkutuyordum yani elemanları.(sonradan öğrendim ki babam benim dayak yediğim çocuklara kızıyormuş oğlumdan uzak durun diye. hayallerim yıkıldı ya hu).
sonraları bu beni kesmemeye başladı. sürekli dayak yemek kolay iş değil. yeni heyecanlara koşmalıydım. o sıra okulda öğretmenimiz sürekli kitap okuyun falan diyor. hatta birgün ödev verdi gidin kütüphaneye üye olun, üye kartlarınızı göreceğim diye. gittim üye oldum, üye kartımı aldım. baktım güzel yer bu kütüphane. bahçesinde portakal ağaçları falan var yeşillik alan yani. koştur burada akşama kadar. daha sık gitmeye başladım. kütüphanede türkiye çocuk, milliyet kardeşle başlayan okuma hayatım sonradan abuk kitaplara doğru kaydı. hiç unutmam(adını unuttum aslında kitabın) japonyaya düşen bir adamın hikayesinin anlatıldığı bir kitapta japon imparatorlarının yanlarına erkek çocuklar alıp uyuduğunu öğrenmiştim. çocuk kafam o zaman pek çalışmadığından anlayamadım tabi tam olarak mevzuyu. neyse kitap okurken kitabın birindeki kahraman dikkatimi çekti. eleman macera arayan, kendi kurduğu düşmanla savaşan, hayalperest birisi. biraz kendime yakın hissettim açıkcası bu kahramanı. güce karşı olan bu adam benim gibi zayıf bir çocuk için ideal kahraman adayı olabilirdi pekala.
kitabı okuduktan sonra okulda arkadaşları örgütleme gayretkeşliğine koyuldum. dedim ki; bakın oğlum adam şovalye... kendinden güçlülere karşı sürekli bir mücadele içinde, sürekli savaş halinde. adam saldırı dinamiğini tutturmuş. kafasını bozana saldırıyor. tüm güçlülerin karşısına hiç korkmadan dikiliyor.(heh heh cümleler tam olarak böyle değildi tabi. zıplamayın hemen). doğal olarak arkadaşlar önlerindeki yegane güçlü insan modeli öğretmen olduğundan biz kime saldıralım aga öğretmene mi dediler.(salak işte bunlar. öğretmenimiz kadın. hemi de dünya iyisi.) okulda bizden bir üst sınıf var. biz bunlarla sokakta, mahalle aralarında, okulda sürekli futbol maçları yapıyoruz, rekabet halindeyiz yani. dedim bunlara dalalım baba biz. nasıl yapacağız dedi bizim salaklar. o zaman babam bana sümerbanktan çanta almış daş gibi allahıma. dedim çantaları sırtımıza değil önümüze takacağız ve zıplayıp adamlara vuracağız. okul çıkışı ilk eylemimizi gerçekleştirdik. elemanlar ne olduğunu bile anlayamadılar. arada yere düştük ama olsun. eve gittiğimde (annem o zaman yaşıyordu) annem yine klagib cümlesi ile değirmende un öğüttünde mi geldin oğlum dedi.(üstün tozdan görünmüyor hesabı) yine sineye çektim tabi.(annemi severim)
neyse ben bir kere benden büyüklere dalmayı öğrenmişken, bunun hazzını almışken duramazdım artık. ama saldıracak çok fazla kimse de yoktu. hem ben ufak tefektim oğlum o zamanlar her önüme gelene tek başıma dalamazdım. çelimsiz sürekli hastalanan bu çocuğu herkes dövebilirdi. annem sürekli kavga ettiğimden evden çıkışlarımı da yasaklamıştı. ben kös kös oturuyorken evde bizim çocuklar top oynamaya, balık tutmaya gidiyorlardı. bu böyle gitmezdi karar verdim ara ara evden kaçıp arkadaşlarla buluşup o üst sınıftan çocukları teker teker dövecektim. başarılı olduk nispeten. ama okulda sınıflar arası bir kan davasına dönüştü bu olay. teneffüslerde elvan gazoz içip simit yediğimiz çocuklarla bir kitabın kahramanı yüzünden aramız açılmıştı. olsun. üstüne annemden yediğim paparalar da cabası. sonra büyüdük tabi. hepsi güzel birer anı oldu.
büyünce insan metal yığınları, beton duvarlar arasında boğulmaya başlıyor bir süre sonra. büyük şehir insanı mengene gibi sıkıyor kimi zaman. metrobüste istiflenmiş balıklar gibi yolculuk eden insanlara dönüşmemiz ne kadar zaman aldı bilemiyorum. ama bu şarkı beni yukarıda(up) anlattığım tüm bu olan bitene zütürüyor sonundaki o muhteşem solosu ile. evet evet redd'in 21 albümünde bulunan şarkıdan bahsediyorum. bu sıkışıklığın içinde böylesine güzel isimli bir şarkı ile bir kısmı akdenizde geçmiş çocukluğumu bana geri verebildikleri için müteşekkirim kendilerine.
ne özlemişim kaçıp evden uzaklara gitmeyi.
Tümünü Göster