1. 1.
    +1
    türlü türlü hayallerle evlenip karım olacak dediğin kadının sizi karısı yapması durumudur.

    bi ton tribe girip geline çarşı alışverişi yaparken edilen kavgalardan ve bir dünya düğün masrafından sonra;
    "hadi ev alalım"
    "hadi daha büyük ev alalım"
    "en büyük evi alalım"
    "araba da alalım"
    gibi taleplerin hepsini yerine getirdiğiniz zaman sonuçta iş şuna dönüyor;
    "bence sen maaş kartını bana ver"

    giberler lan öyle işi diyemiyorsanız karınızın karısı olmuşsunuzdur, hayırlı olsun.

    artık bekarlıktan kalan eşyalarınızın bulunduğu kutuyu açıp fularınızı çıkartma ve tozlu kitap raflarınızdaki freud'un kitaplarına saldırma anı gelmiştir.

    tabi hatun kitap okumanıza izin verirse.

    eve geldiniz, eşinizle görüştünüz, beraber sofra hazırladınız, sohbet muhabbet yaptınız, sonra birlikte uzanıp film izlemişsiniz, bir akşamın bütün ritüelleri yerine getirildikten sonra, eşiniz dandik türk dizilerinden birini açmış, siz de ya ben bunu sevmiyorum diyerek diğer odaya geçip, gerekse emek verdiğiniz gitarı veya bağlamayı elinize almışsınız, ya da bir kitap açıp okumaya karar vermişsiniz ki, aradan beş dakika geçmeden odanın kapısında belirip size şöyle söylüyor;
    "her akşam gelip kendine vakit ayırıyorsun"
    "benimle hiç ilgilenmiyorsun"
    "gel benim yanımda otur"
    kalkıp tekrar yanına gidersiniz, aman kavga çıkmasın diye sürekli kavgalar edilen saçma dizileri izlersiniz, sonra kakanız gelir tuvalete gidersiniz.. tuvalete giderken telefon yanınızda olursa laf yersiniz, halbu ki siz klozete oturup candy crush oynamaktasınızdır.

    sürekli aldatıyormuş gibi muamele görürsünüz, aslında hiç aldatmamış olsanız da öyle görünürsünüz.
    arkadaşlarınızla gündüz konuşmalarınızı akşam eve gelirken telefondan silmek zorunda kalırsınız.
    sosyal medya hesaplarınızı, profil fotoğrafını ikimiz yap baskısından dolayı kapatırsınız.
    sabahları daha erken çıkmaya, akşamları daha geç gelmeye çalışırsınız, ancak bundan dolayı yine kavga edersiniz...

    onra şöyle şeyler yazmaya başlarsınız;

    şu anda, salonun orta yerinde duran halının bütün desenlerini ezberden bir kağıda çizebilirim. sürekli oturduğum üçlü koltuktaki hafif söküklerden çıkan, parmakla tutulabilecek uzunluktaki bütün iplikleri, bir kaç ay önce on liraya alınıp karşı duvara asılmış klişe "mutlu aile" tablosundaki her karakteri, televizyonun kumandasının tuşlarındaki bütün soyulmuş yerleri, orta sehpanın halı üzerindeki simetrik konumunu ve buna benzer pek çok detayı en ince ayrıntısına kadar anlatabilirim.
    salonundaki duvarda "mutlu aile tablosu" asılı olan bir evde en fazla ne kadar mutsuzluk olabilirki diye kendimi avuttuğum bu dönemde, görmezden gelmeye çalıştığım bütün mutsuzluklar, günde defalarca kere edilen kavgalar, yükseltilen ses tonları ve her tarafından yapmacıklık damlayan bu ev hali, beynimin koku alma bölümündeki nöronlara lağım, rutubet, çürümüş et ve kusmuk kokusunun karışımı olarak tecavüz ediyor. mide bulantısı o kadar sebepsiz ve çekilmez bir hale geliyorki; sanki kusarsam o kustuğum şeyi gerisin geri yemek zorunda kalacakmışım gibi hissediyorum ve bunu düşündükçe daha çok midem bulanıyor. bu günlerde beş duyu organımın dördünü eve girerken kapatıyorum. bütün bu çirkinliklerden, gösterişlice edilmiş laflardan bıktım.

    avusturalya'da aborjinlerin kendi aralarında ettiği kavgadan ben sorumluyum dostlar. kutuplarda bir eskimo iglo yaparken beceremediğinde bundan ben sorumluyum. üst komşu gece gece, kavga ettiğinde, bizim katı kiraladığım için suçluyum. munzur dağının tepesindeki erken erimiş kardan ben sorumluyum. mağazadan alındığında küçük gelen kadın ayakkabısından, elektriklerin kesilmesinden, kombinin suyu yeteri kadar ısıtmamasından ben sorumluyum. bütün bunların üzerine, hediye olarak aldığım ve çiçek açmayan orkideden, ötmeyen muhabbet kuşundan, lezzetli olmayan yemekten, zam yapılmayan şirketten ben sorumluyum. güzel çıkmayan sinema filminden, bozuk yürüyen merdivenden, kalabalık düğünlerden de ben sorumluyum. olan, olmayan her şeyden ben sorumluyum.

    okuduğum tüm o gibindirik entelektüel dergiler, kitaplar, izlediğim bütün o sanat filmleri, dostlarımla yaptığım kuantum mekaniği, higgs bozonu muhabbetlerinin hepsi bir anda kadının ağzından dökülen, sıradan kelimelerin altında kalıp yok oluyor.

    orada giyinmiş olduğum o insan kıyafetini üzerimden çıkarmamak için, ne kadar sabırla halıyı da incelesem, tabloyu alıp zütüme de soksam, orta sehpanın simetrisini kafamın içinde alıp başka bir açıya da koysam, halıyı yerden kaldırıp çıplak zeminde striptiz bile yapsam, karşınızda bu kadar tepkili yada tepkisiz kalmanızı umursamadan sürekli ağlayan ve sürekli konuşan bir insan varsa, o giyinmiş olduğunuz insan kıyafetini üzerinizden çıkartıp, aynı lokasyona kadar tüm kişiliğinizi indirgiyor ve sonunda yine haksız çıkıyorsunuz. çünkü konuşmazsam suçluyum, konuşursam suçluyum, gönül almaya çalışırsam suçluyum, kendimi savunursam yine suçluyum. bizler o herkesin parmağıyla gösterip işte "bin" orada dediği savunmasız görünen, ancak olayın saçmalığının farkında olduğu için tepkisiz kalmayı yeğleyen yaratıklarız.

    bu devinim saat 03:00-04:00 sularına kadar her gece kendini tekrar ediyor. sabah uyanıp işe gitme hazırlığı yaparken ilk iş olarak dün gece çıkarıp portmantoya astığım insan görünümlü kostümümü giyiyorum. evden çıkmadan önce "dün gece için özür dilerim" gibi bir cümle ufaktan da olsa bir umut ışığı yaksa da, ben bir süper kahramanım ve işe gidiyorum. hoşçakal tek kanatlı meleğim.

    kitapçık kurdundan alıntıdır..
    orjinali için: https://eksisozluk.com/ko...risi-yapan-kadin--4962032
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster