0
Bireysel ırkçılığı ön plana çıkaran bir insan farz edin ki ırktan anladığı etnik köken değil kendi ve diğerleridir.
Bu insan, varlığı meçhul, evrensel (insansal) ahlak yasalarını yıkmaya kararlıdır ve varolan yasayı yıkmanın tek yolunun yasa koyucusunu yıkmak olduğunun farkına varır.
Kendi iradesiyle düşündüğünü sanan tüm insanları silip süpürdükten sonra (öldürmek(benliklerini, etikleri yıkmak))
Kendi ahlak yasalarını koyar. Zira o yasalar artık yazılı bir belge değildir çünkü yargılayacak başka birey yoktur ortada.
Kazanan taraf daima haklıdır zira. Etikte de pratikte de. Sevgili teistlerimizi yobazlıktan suçlayan ateist dostlarımızın öncelikle: bir yandan ahlaki kuralların varlığını ve insan tarafından belirlenebileceğini savunurken ( çalmamak, öldürmemek... ) diğer yandan kuraları kendi birlikte yaşam pgibolojilerine göre şekillendiren insan denilen varlığın evrimi desteklerken, bireysel hazzı reddetmeleri, onları bir o kadar iki yüzlü ve yobaz dedikleri teistler kadar kendini beğenmiş yapmaz mı.
Gerçeği salt materyalizmde arayan bir ateist ile saçmalayan bir teistin arasındaki,en büyük fark buradadır benzerlikler beraber.
Führerin ırkçılığına bir de bu gözle bakabilirsek belki biraz anlayabiliriz zira Bireysel ırkçılık ( güç istenci, baskınlık ve üstünlük dürtüsü) insan denilen şeyin derisinin en iç kısmına kadar kazınmıştır.
insanlık suçu olup, olmadığına gelince ırkçılık salt insanın ta kendisidir. Reddetmek budalalıktır.
Düşünme ey insan senin yerine ben düşünürüm ve senin iradene karar veririm Yok olup olmayacağına karar verecek biri varsa elbetteki iraden yoktur.
Ve elbette Bireysel ırkçılık toplumsal anlamda saçmalıktan ibarettir çünkü Bireysel ırkçılığı yapan kendisi hariç diğerlerini dışarı alır. Burada amaç o kendisi sözcüğünü genişletip ta benliğin kalmayıncaya kadar hazzın peşinden gitmektir.
Sonsuza dek yatabilen ölü değildir ve garip sonsuzluklarda ölüm bile ölebilir