-
1.
+109 -6Öncelikle yok biz ekşicimiyiz,kitap okumak bizim işimiz değil tarzı söylemlerinizi kendinize saklayınız.
5- Açlık - Knut Hamsun
Roman, 20. yüzyılın edebi açılışı olarak görülmekle beraber, modern ve pgibolojik sürükleyici edebiyatın en önemli örneklerinden biri olarak kabul edilmektedir. Karmaşa halindeki insan zihninin mantıksızlığını kimi zaman duygusal kimi zamansa espirili bir dille yansıtmaktadır. Bu roman ölmek pahasına olsa bile alın teri dökmediğin parayı kabul etmemeyi anlatmaktadır.
4- Tanrılar Okulu - Stefano D'Anna
Hayat: tıpkı bana yaptığı gibi, sizi de, bir mengenede soluğunuz kesilinceye kadar sıktığında, sizi içinden çakamayacağınız hayak kırıklıklarına uğrattığında ve hiç bir çıkıyolu bulamadığınızda... işte ancak o zaman bu kitap, biranda elinize geçecek ve sizi bulacaktır. Böylece Bireysel Devrim'iniz için, bir insanın hayak edebileceği en büyük maceraya hazırolduğunuzu bileceksiniz: Bütünlüğün üzeve yolunu kaybettiğiniz cennetinize yeniden kavuşmak.
Oluş'umuz yaşamımızı yaratır.Dışdünyamın kalitesinin daha iyi ya da daha kötü olmasının benim temel sorumluluğum olduğunu, hayatımdaki tersliklerin ve bazen traji kolayların oluş viyeme bağlı olduğunu, ve bunların yalnızca, korkularımın, yıkıcı düşüncelerimin ve olumsuzca kurduğum hayallerimin maddeleşmiş halinden başka bir şey olmadığını farkettiğim andan itibaren, şikayet etmekten, başkalarını suçlamaktan, pişmanlık duymakta ya da kendime acımaktan vazgeçtim.Bu kitap, yolculuğumu sizlerle paylaşırken, her hangi bir şey öğretmeniyeti taşımıyor. Benim asıl amacım bir yol göstermek ve sizi kendi yolculuğunuz açıkmanız için zorlamak. Ancak bilemezsinizki, bu yol, tıpkı akıntıya karşı yüzen somon balığının izlediği yol gibi kor kutucu olduğu kadar muhteşem,zorolduğu kadar keyifli, yorucu, ama bir o kadar da gereklidir.
Düş ve gerçeklik bir ve aynı şeydir.Düşünüzü, dolayısı ile gerçeğin izi genişletecek 3 yöntem:Düşmanınızı sevmek.Zamandan bağımsız olmak.
3- 1984 - George Orwell
Parti'nin dünya görüşü, onu hiç anlayamayan insanlara çok daha kolay dayatılıyordu. (... ) Her şeyi yutuyorlar ve hiçbir zarar görmüyorlardı çünkü tıpkı bir mısır tanesinin bir kuşun bedeninden sindirilmeden geçip gitmesi gibi, yuttuklarından geriye bir şey kalmıyordu.George Orwell'in kült kitabı Bin Dokuz Yüz ciksen Dört, yazarın geleceğe ilişkin bir kâbus senaryosudur. Bireyselliğin yok edildiği, zihnin kontrol altına alındığı, insanların makineleşmiş kitlelere dönüştürüldüğü totaliter bir dünya düzeni, romanda inanılmaz bir hayal gücüyle, en ince ayrıntısına kadar kurgulanmıştır. Geçmişte ve günümüzde dünya sahnesinde tezgâhlanan oyunlar düşünüldüğünde, ütopik olduğu kadar gerçekçi bir romandır Bin Dokuz Yüz ciksen Dört. Güncelliğini hiçbir zaman yitirmeyen bir başyapıttır; yalnızca yarına değil, bugüne de ilişkin bir uyarı çığlığıdır.
2- iki Esir - Lajos Zılahy
Savaş... insan yaşamı için gerçek bir travma, tüm kötülüklerin kaynağı, sevginin ve tutkunun en yakın düşmanı.Yaşadıkları aşkı hiçbir şeyin yok edemeyeceğine inanan Peter ve Miette, o yakın düşmanın zulmünü en derinden yaşayan iki gençtir.Peter, 1. Dünya Savaşı'nın en ağır koşullarının yaşandığı ülkesi Macaristan'da orduya yazılır ve ne yazık ki bir süre sonra esir düşer. Yıllar süren ayrılık ve acılar iki genci derinden yaralar. Ama yaşadıkları aşk her zorluğa katlanmaları için tek dayanaklarıdır.Peter savaşın oradan oraya savurduğu yitik hayatlar içinde ayakta kalmaya çalışırken Sibirya'nın en ücra köşelerinde yaşam savaşı verir, ama bu iki gencin öyküsü burada, bu lanet yerde hiç beklenmedik bir biçimde birbirine bağlanır.
insanın Anlam Arayışı - Victor E. Frankl
20. yüzyılın önde gelen pgibiyatrlarından Viktor Frankl, otuzun üzerinde yabancı dile çevrilen ve bütün dünyada 12 milyondan fazla satan insanın Anlam Arayışı‘nda, kurucusu olduğu logoterapinin ilkelerini, ikinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampındaki deneyimleri eşliğinde anlatmaktadır.
Okurlar, Frankl’ın tasvir ettiği toplama kampının, dünyayı daha büyük bir hapishane olarak kavramamızı sağlayacak parlak bir metafora dönüştüğünü fark edecektir. Gasset, Heidegger ve Sartre’dan aşina olduğumuz düşünceler ışığında, varoluşun çetin koşullarında “anlam”ı keşfetmemize yardım edecek süreci anlatan Frankl, “insanı insan yapan nedir?” sorusuna da yanıt vermeye çalışıyor.“Gerçekten ihtiyaç duyulan şey, yaşama yönelik tutumumuzdaki temel bir değişmeydi. Yaşamdan ne beklediğimizin gerçekten önemli olmadığını, asıl önemli olan şeyin yaşamın bizden ne beklediği olduğunu öğrenmemiz ve dahası umutsuz insanlara öğretmemiz gerekiyordu. Yaşamın anlamı hakkında sorular sormayı bırakmamız, bunun yerine kendimizi yaşam tarafından her gün, her saat sorgulanan birileri olarak düşünmemiz gerekirdi. Yanıtımızın konuşma ya da meditasyondan değil, doğru eylemden ve doğru yaşam biçiminden oluşması gerekiyordu. Nihai anlamda yaşam, sorunlara doğru çözümler bulmak ve her birey için kesintisiz olarak koyduğu görevleri yerine getirme sorumluluğunu almak anldıbına gelir.” Şiddetle Tavsiye Edilir.
başlık yok! burası bom boş!