/i/Felsefe

filozofiya'ya inananların kafalarını açtıkları uhrevi altincidir.
    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Nesnel zemin

    Bir siyasi olgu olarak islam referanslı bir anti-kapitalist hareketi, başka siyasi olgu ve hareketleri yöntemsel olarak nasıl değerlendiriyorsak öyle değerlendirmeliyiz. Doğru bir tutum alabilmek için öncelikle bu olguyu nesnel gerçekliği içinde ele almak gereklidir. Öncelikle sorulması gereken sorular, bu hareketin hangi çelişkilerin ürünü olduğu, hangi nesnel toplumsal süreçleri ifade ettiği ve kendisini hangi politik görüş ve tutumlarla ortaya koyduğudur. Marksistlerin soracağı sorular bunlardır. Bu sorulara yeterli netlikte yanıtlar verilmeden sağlıklı bir tutum alış söz konusu olamaz.
    Nicedir dikkat çektiğimiz bir olgu var. islamcı sermaye ve onun siyasi temsilcileri büyük bir zenginlik ve iktidar gücü kazanmışlardır. Yakın zamana kadar iktidardan ve zenginlikten önemli ölçüde dışlanmış olan bu burjuva kesimler bu durumları nedeniyle bir mağdur rolü oynayabiliyorlar ve yoksul emekçi kitlelerin dini duygularını istismarda bu unsuru etkin biçimde kullanabiliyorlardı. Bu sermaye çevreleri ve onların siyasi temsilcileri sınıf farklılıklarının üzerini mağduriyet söylemiyle örülmüş dinsel bir şal ile örtebiliyorlar ve böylece dinsel kisve altında burjuvalarla emekçiler arasında bir birlik duygusu yaratabiliyorlardı.
    Aslında bu durum bugün de köklü biçimde değişmiş değildir. Ancak AKP’nin iktidarının sağlamlaşması ve islamcı sermaye kesimlerinin iyiden iyiye palazlanması ile birlikte, özellikle son birkaç yılda, sınıf farklarının dinsel örtü ile bile gözden saklanması zor bir hâl almaya başlamıştır. Marksizmi bir kez daha haklı çıkararak, bu durum kaçınılmaz biçimde yeni siyasal eğilimlerin uç vermesini beraberinde getirmiştir. Bugün karşımıza çıkan Anti-kapitalist Müslüman Gençler olgusunu bu zeminde açıklamak mümkündür.
    islamcı kesim içinde sınıf ayrımlarının gitgide belirginleşmesi kaçınılmaz biçimde bilinçlerde yansımasını bulmaktadır. Burjuvalaşma olgusu, tarihin tanıklık ettiği neredeyse tüm sonuçlarıyla birlikte son haddine dek yaşanmaktadır. 10 yıl gibi kısa bir zaman zarfında yeni zenginlerin lüks, safahat, gösteriş taşkınlıkları ayyuka çıkmış, iktidar sahipliğinin getirdiği şımarma ve küstahlık sınır tanımaz boyutlara ulaşmıştır. Buna mukabil alttaki yoksul emekçi kitlelerin nesnel yaşam koşullarında ciddi ve kalıcı bir iyileşme yaşanmamıştır. Elbette yoksul kitleleri kontrol altında tutmak için bazı göz boyayıcı sosyal politikalar uygulanmıştır ve bu uygulamalar söz konusu kitlelerin koşullarının daha kötü hale gelmesini son yıllara kadar belli ölçüde önlemiştir. Ama sadece önleme ya da sınırlı ve sallantılı türde iyileşme ancak belli bir noktaya kadar katlanılabilecek bir durum oluşturur. Hele de yeni zenginlerin bu süreçten devşirdikleri servetin ve iktidarın boyutları böylesine çıplak biçimde ortadayken ve şimdiye kadar kullanılmış mağduriyet bahanesi büyük ölçüde temelsizleşmişken, bu yoksul emekçi kesimlerin “biz niye bu süreçten böylesine nasiplenemiyoruz” diye sormasından daha doğal ne olabilir?
    Dahası son dönemde sömürünün daha da yoğunlaşmasıyla birlikte yoksul emekçi kitlelerin durumlarında kötüleşme başlamış, bazı kısmi düzelmelerin yaşandığı ve kitlelerde olumlu izlenim bırakan sağlık alanı gibi alanlarda da geçici düzelme havası bozulmaya başlamıştır. Peş peşe çıkan yeni yasa ve düzenlemelerle emekçi kitlelerin sırtındaki yük gitgide artmakta ve geçim derdi ağırlaşmaktadır. Sosyalist solun çoğunluğu son çeyrek yüzyılda kente gelmiş yoksul emekçi kitlelerden büyük ölçüde yalıtık olduğu ve bu katmanlara nüfuz etme konusunda çoğunlukla basiretsiz olduğu için, bu kesimler içinde birikmekte olan hoşnutsuzluğu ve bu temelde akan yeraltı akıntılarını da doğru biçimde görememekte, değerlendirememektedir.
    Hoşnutsuzluğu arttıran olgulara, tüm dünyada kapitalist sistemin yaşamakta olduğu derin tarihsel bunalımı da eklemek gereklidir. Dünyanın hemen her yerinde yoksul emekçi kitleler sisteme karşı ayağa kalkmaktadır. Bu, Müslüman coğrafyada özellikle böyledir. Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da milyonların seferber olduğu halk isyanları gerçekleşmiş ve tarihsel önemde bir değişim süreci başlamıştır. Kitleler huzursuzdur ve daha öte harekete geçmeye yatkın bir ruh hali içine girmektedirler.
    Eğer Anti-kapitalist Müslüman Gençler hareketinin nesnel bir temeli olduğu iyi kavranmaz ise, tepki ve tutumlar grubun öznel varlığıyla sınırlı kalma riskini taşır. Oysa bu grubu doğuran nesnel süreçleri kavrarsak, yarın benzer başka grupların da çıkabileceğini, hatta bugünden tümüyle öngörülemeyecek yeni çeşitlenmelerin belirebileceğini anlarız. Bizce Anti-kapitalist Müslüman Gençler hareketinin ortaya çıkması bir tesadüf değildir, yukarıda özetle anlatmaya çalıştığımız nesnel toplumsal-siyasal süreçlerin öznel bir ifadesidir.
    Daha önce Mehmet Bekaroğlu’nun yaklaşımlarını, Saadet Partisi’ndeki bölünmeyi ve Numan Kurtulmuş liderliğindeki HAS Parti’nin iktisadi ve politik düzlemde sosyal demokratımsı bir söylemle ortaya çıkışını görmüştük. Kendilerini sosyalist olarak tanımlayan bazı kişilerin de HAS Parti’nin kuruluş sürecinde yer aldığı biliniyor. Daha sonra ise geçtiğimiz yıl Ramazan ayında Emek ve Adalet Platformu’nun zenginlere karşı gerçekleştirdiği iftar eylemleri yaşandı. Entelektüel planda da özellikle ihsan Eliaçık’ın teorik çalışmalarının tüm bu süreçte islamcı gençler arasında ilgi uyandırışını ve tartışılmasını vb. görüyoruz. Bu olgular altta bir hoşnutsuzluğun birikmekte olduğunu ve bunun kendisine bir çıkış noktası aradığını ortaya koyan olgulardır. Bugün 1 Mayıs’ta ortaya çıkan hareketi de işte bu eğilimin sadece daha ilerlemiş ve radikal biçimde yeniden uç vermiş hali olarak görmek gerekir.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster