+3
Aradan 4 gün geçmişti bile.
Son ders saatindeyim. Ders matematik. Zaten anladığım bir ders değildir. Ha anlamak için çaba sarf etmiyorum ama etsemde bir gauss etmeyeğim elbette. Herkes harıl harıl test çözerken ben ayağımı taka batırmış vaziyette ilerliyorum. Teneffüslerde o ikili artık yerini sadece kıza bıraktı. Beni izleyen bir tek o kaldı. Diğer çocuğa ne olduğunu bilmiyorum.
Okul çıkışında şu gözün kapanacak saçmalığının gerçek olduğunu anlıyorum. Takip eden kız beni bir yere zütürüyor. Kızla aynı odanın içerisindeyim. ilk defa onunla bu kadar yakınım.
-Giy şunları.
Diyor. Bahsettiği aptal bir takım elbise.
+Giymeme ihtimalim yok mu?
- Elbette yok. Hadi çabuk ol.
+Yok mu giyinebileceğim bir yer?
-Burada giyin işte.
Gözünün önünde soyunup giyiniyorum. Pek giblediği yok bu durumu. Odada tuhaf tablolar var. Genelde mitolojik varlıklar.
-Ee şimdi ne yapacağız, diye soruyorum.
+Tak şunu.
“tak” diye verdiği şey bir maske. Kendisinin önünde de bir maske var. Maskelerin temel özelliği tuhaf duyguları sembolize etmesi. Benimki hüzünlü bir varlığı çağrıştırırken onun maskesi daha kararlı bir varlığı anımsatıyordu. Ardından kız bana dönüp:
-Gideceğimiz yerde sadece beni takip et. Sakın benden izinsiz bir yere ayrılma. Sadece peşimde ol.
Odanın dışına çıktığımızda 2 kişi gözlerimizi bağlıyor. Arabalara bindirilip bir evin önüne getiriliyoruz. Sıradan bir ev değil. Şato misali ciddi anlamda büyük ve çok katlı bir ev. Ama bunu dışarıdan bakarak anlamıyorum. içeri girdiğimde anlıyorum. Çünkü evin içine girene kadar gözlerimiz bağlı vaziyetteyiz. Ardından maskelerimiz yüzlerimizde evin içinde dolanıyoruz. Çok sayıda insan var lakin bizden farklı olarak yüzleri maskesiz. Sohbet edip gülüşüyorlar. Biz onların yanına alınmıyoruz. Kapının başında durup gelenleri selamlıyoruz. Gördüklerim sadece kapının önünden içeriye bakmakla sınırlı. Kıza dönüp:
-Neden sadece biz maskeliyiz? Diye soruyorum.
+Biz önemsiziz. Ve lanetli.
-Lanetli mi? Sen de mi?
+Evet