1. 1.
    0
    ngiltere

    başlık içinde ara
    ie8 ws
    paylaş
    f tw su ff
    no kitty!

    227. arabaların bile doğru dürüst geçmediği, ikamet edenlerin birbirlerine samimi şekilde gülümsedikleri bir muhitine ilk defa gittiğimde, türkiye nin patırtısından gelen bi insanın sakinliği yadırgamasını yaşadığım ülke..
    önceleri sevmemiştim, grilik bol bol, hava her gün yağmurlu ve ciddi soğuk, umduğumu mu bulamamıştım, sevdiklerim sevdiğim uzakta kalmıştı ondan mı bilmiyorum ii davranamadık birbirimize..
    kaldığım evdeki ahaliyle birbirimize tedirgin tedirgin baktık bi süre, yağsız bi pirinç pilavını kozmopolit bir atmosferde ekmekle yerken, sayılı gün dedim sanki mecburi bir sürece isteksiz kalkışmışım gibi..
    insan, görmeden yaşamadan, düşünce plan boyutunda olan birşeyi önceden bilemiyor, göremiyor dedim kendi kendime,..ilk gün, gece ağladım hatta, sürgüne gelmiş gibi, isteyerek gelmiş gibi değil,
    insan gibiydi o anda zihnimde bu yeni ülke, anlaşamadık mı acaba dedim..

    sonraları alıştım sanki, kırmızı otobüslerine, sağ şeritine, keskin aksanına, kozmopolit çehresine, iskoç verş esintisine..
    yollarını arşınladım, trenlerinde, otobüslerinde kulaklığımdan taşarak, kazım koyuncu tarkan dinledim, london marathonda o kadar bayrak arasından bi tanecik türk bayrağı aradım, oxford botanic garden da bir dut ağacının resmini babam için çekerken ağladım, covent garden da eski bir cafenin önünden geçerken egeyle bi hintlinin düetini duydum kaldırıma yapıştım, pret de soğuk sandviç yanında annemin kekine benzer kek yedim param oldukça, poğaça bile yok dedim her gün istisnasız, marketlerinde envai çeşit yoğurdun arasında normalini bildiğimiz tipini bulamadım, çok özledim hazır krepten taş kadayıf (yassı kadayıf) yaptım, her sabah corn flakes e direndim bari meyveli yoğurt yedim, batının iyi şeyini almalıyız geyiği çınladı sık sık kulağımda, ah gurbet temalı şarkılar çaldı zihnimde neşet baba dan, ilk defa ülkemi özledim diğer özlemlere nazaran tatmadığım bir duyguydu..

    insanlarının çok bi soğukluğunu görmedim, kibirli ingiliz tavrını hissettiğim zaman gerçekten gerektiği yerde mesafeli insanlar olduklarını da düşündüm, diğeriyle, ötekiyle, yabancıyla yaşama kabiliyetim duygum gelişti, paskalya da easter çikolatası da yedim, verdim.. atlas okyanusuna ayağımı sokacam diye üşüttüğümde önceleri kapılarından tedirgin selamlaştığım hintli bir arkadaşım hint çayı yaptı ilgilendi iyileştim, gp ye gittim başımı çarptım diye hayatımda bir doktordan görmediğim güleryüzü gördüm imrendim, yine döndüm baktım keşke dedim, annemin iki kere anneler gününü kutladım, italyanca ve ingilizce doğum günü şarkısıyla bu yadırgadığım yerde doğum günü seromonosi geçiştirdim, hava ısınır ısınmaz bikinisiyle parklara en kötü bahçeye balkona akın edip güneşlenen kuzey ülkesi insanıyla üşümemeyi öğrendim, sınıfta toplu taşıma araçlarında şurda burda istediği gibi burnunu temizleyen (sesli) insanların prior koltuklar konusundaki hassaiyeti yaşayarak ve mahcup olarak anladım, pahalı maydanoz aldım chedar peyniriyle ekmek arası yaptım, evinin bahçesine çocuğu gibi bakan ama bir maydonoz yetiştirmeyen insanlardan tüyolar aldım sanki emekliliğime kadar böyle bir evim olabilirmiş gibi, italyan yemek tariflerini önce ingilizceye sonra türkçeye çevirdim, waterloo istasyonunda pier tarafından çıkarken manzarasını seyrettim, london eye ın hemen ordaki dondurmacının fıstıklı dondurmasını kustum.. kardiff te kar topu yaptım, otobüsle mahsur kaldım, primarktan atkı aldım, cold play memleketinde iki verşe cold play var nası bilmezsiniz diye sinirlendim, suyu içilen çifter musluk tutuculuğuna güldüm, soho da tek gözümü kapattım, dinazor gördüm, avrupada çocuk olsaydık diye düşündüm, rastlantı eseri tanıştığım ingiliz bir kız eşliğinde bir speaking sınavına girdim, her gün bedava gazetelerini okudum, kimsenin kokmadığı metrolarda otobüslerde hatırı sayılır uzunlukta yolculuklar yaptım, tam karşımda oturan kadının mandalinandan alabilir miyim diye sormasıyla sarsıldım, türk kardeşlerimin ihh nın gemisinde katledilmesi olayında kapitalist yüzlerini yorumlarından anladım ve hemen ertesi gün billboardlara astıkları israil reklamlarından tiksindim, bir belediye işçisi adamla bir öğretmen kadın evliliğine ve bunun öyle nadir bişey olmamasına şaşırdım, insanların etiketlerine mühendis doktor olmalarına göre değer görmemelerini yadırgadım, üniversitelerinin sadece meslek ve etiket ötesinde şeyler kazandırdığını gördüm, tesisatçısının terzisinin el emeğiyle ekmeğini kazanan insanın hakkının yenmediğini gördüm..

    sabah kağıt bardakta kahve olayının bir hava atma vesilesi olmadığı bir dünyada yaşadım dahası..

    uzun süredir orda yaşayan biri olduğum halde, seçim olacağını, iğrenç şarkılar çalan gürültü kirliliği seçim otobüslerinden ya da ortalığın anasını ağlatan çeşitli renklerdeki hertürlü kirlilik kaynağı boşa masraf broşür ve benzeri şeylerden öğrenmedim,
    seçim sonrası partisi oy kaybedince anında koltuğundan istifa eden başbakan, efendi, koltuk sevdalısı olmayan politikacı gördüm..

    müzelerde, sokakta, metroda insana, insanın zamanına, her türlü özel zevkine, ırkına, diline, dinine inancına saygı gördüm, istanbuldan kalma görevliye bişey sorunca korkma duygumu yabancı insanlar -ki yadırgamıştım onları- kırdılar..her yerin delisi var, sainsbury de kavga da ettim görevliyle tamam ama kimse bu kadar tetikte ve hazır değildi birbirine saldırmak için..

    muhabbet edince doyum olmayan arkadaşlar tanıdım, otobüs durağında her gün selamlaştığım irlandalı kadın başka gün ağlarken ağladım, bir hintlinin mutfak önlüğünü giyip o aşırı baharat kokusunda nohutlu yahni bile yaptım, yetmiş iki milletten adam denir ya, kısacası hepsinin bir arada yaşayabildiğini gördüm..
    acının paylaşımın sevincin gerçekten milleti yokmuş dedim, dönerken de yine ağlayarak vedalaştım havasıyla, boz bulanık nehriyle, pahalı pounduyla.. soğuk, gri, çok pahalı belki çok kozmopolit ingiltere bi daha gelsem dedim..
    ..
    (sunduz, 02.09.2010 03:09 ~ 03:17)
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster