+4
Valla, henüz yorulma durumu yok ama işte siz yorulduysanız diye çok üstelememiştim, beyler görüyorsunuz belki bu hikaye herkesi açmaz, malum aşk meşk var ferre yok ama ben severek yazıyorum, bundan sonra paylaşabileceğim bir iki anı daha var, en kötü oradan hep beraber devam ederiz, ben de paylaşmış olurum.
---
Ebrar hanımla yaşadıklarım beni her gün yalnızlığa atıyordu beyler, insanların içinde yalnız olmak nasıl bilirsiniz belki, belki de fazla abartıyorum bilemiyorum ama o eski Ebrar'ı hatırladıkça şuanda sizin, okuyanların bile içi azıcık sızlıyorsa o zaman size azıcık onu anlatabilmişim demektir, işte böyleydi be beyler benim de yaşadıklarım, Ege'yle çıkmaya başladı Ebrar kısa süre sonra, bana tavsiye filan soruyor ben de elimden geldiğince ona yardım etmeye çalışıyordum, fakat deli gibi kıskanıyordum ve her fırsatta Ege sana uygun değil bak gibip atar seni gibi sert cümleler kuruyordum, bir gün gözlerime inanamadığım o cümleyi yazdı "Beni kimse gibip atamaz, ben onu kullanıp atmış olurum" dedi, Ebrar'ın mantalitesi artık yavşak önüne geleni giben bir erkek gibi çalışmaya başlamıştı, ben bunu böyle yorumladım, ama inanın kafasından neler geçiyordu hiç bilmiyorum. Ege'yi Ebrar'a kötülemeye çalışmama rağmen, derdimi dinletemedim. Sonbahar yaklaşıyordu, okul başlayacaktı. O sonbahar özellikle soğuktu beyler, hala hatırlarım. Ve o sonbahar ben kendime paramı biriktirip yeni parfüm almıştım, sırf Ebrar'ın hediye ettiği parfüm gibi kokmamak onu tekrar kendime çekmemek için elimden geleni deniyordum, artık Ebrar'ı kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum fakat o bir şekilde hep benim gönlümü feth ediyor kendine bağlıyordu. Sonbaharın başında Ebrar Erkan'a ağlayarak gelmiş çünkü Erkan o sırada irem'le çıkıyordu ve de irem hala Ebrar'ın en yakınlarındaydı, ben de kızın her ne kadar dibinde olsam da ona bir kaç defa ilişkisindeki aşağı yukarıları duymak istemediğimi söylemiştim, aksi takdirde üzüldüğümü biliyordu. O yüzden uzaklaşmıştık son dönem Ebrar'la öylece arada buluşuyor sohbetlerimize eskilerden devam ediyorduk, arkadaşçaydı bu dönem artık aramızda aşka dahil şey bir tek bende vardı, ben de silmeye uğraşıyordum. Ebrar tahminimce hala heyecan peşindeydi. Neyse ne Erkan'a Ebrar ağlıyordu, çünkü Ege denen lavuk Ebrar'ın atkısını almıştı ve atkı ablasının nişanlısının Fransadan aldığı özel bir atkıydı, çocuk Fransız'dı, fakat ablası için Türkiye'ye taşınmıştı, çünkü ablası da Ebrar'ın gittiği değişim programıyla bir yere gidip (Hong Kong'du galiba) orada Fransız bir lavukla tanışmış, Fransız lavuk kızdaki güzelliği görünce gözler büyümüş tabii, hemen atlamış ablaya. Neyse, bu da ablasına aldığı ilk yıl dönümü hediyesiymiş. Ebrar da bunu bir gün Ege'nin çantasına koymuş elinde taşımak istemediği için, Egede kalmış, Ege pekekenti de şansa bakın ki Ebrar'ı aldatıyormuş, atkıyı başka bir kıza vermiş. Beyler Ebrar'ın Erkan'ı aradığı gün Erkan dershanede sabahçıydı, eleman atkıyı saat 10'da boğada olan Ebrar'ın arkadaşı birine vereceğim yoksa atkı bende kalacak diye artist bir ultimatom vermişti. Saat sabah 8'te Erkan'ın telefonuna uyandım, Hazırlan, dolu gelme takluk çıkmasın başımıza dedi. Olayı bilmeden bir şekilde ceket eldiven, kotu çektim botu giydim kadıköye vardım, boğaya çıktığımda saat 9.50'ydi beyler, Erkan dershanede arkadaydı hemen görebiliyordum, Deniz de yanındaydı bana el sallıyordu, ben de onlara el salladım, amacım Ege'yi dövmeden atkıyı alıp gitmek olacaktı. Bir 10 dakika önceden gelmenin avantajını kullanıp sigara yaktım, rahat rahat içmeye başladım, etrafı keserken Ege denen yavşağın yaklaştığını gördüm, yanında boynunda atkı olan bir kız ve 3-4 arkadaşı vardı, işte o an kavga edemeyeceğim, dayağı yiyip yannanlara ters oturacağım diye düşünüyordum.
Edit: Ebrar'la çok özleştiğimiz bir Şili gecesinde ona bunu atmıştım, beyler paylaşmayı unuttuk. Bunu da ekleyelim.
Yüzyıl oldu yüzünü görmeyeli,
belini sarmayalı,
gözünün içinde durmayalı,
aklının aydınlığına sorular sormayalı,
dokunmayalı sıcaklığına karnının.
Yüz yıldır bekler beni
bir şehirde bir kadın.
Aynı daldaydık, aynı daldaydık.
Aynı daldan düşüp ayrıldık.
Aramızda yüz yıllık zaman,
yol yüz yıllık.
Yüz yıldır alacakaranlıkta
koşuyorum ardından
Tümünü Göster