+2
-1
gözlerimi açtığımda başka bi yerdeydim. etrafı biraz süzdükten sonra can'ın evinde olduğumu anladım. başım öylesine ağrıyor ve dönüyordu ki; yataktan kalkarken gardroba dayanıp bi süre kaldım. o arada kapı açıldı.
- abi günaydın.
+ günaydın kardeşim. nooldu oğlum bana?
- o son bardağı içmeyecektin abi hahaha.
+ çok iş açtım mı başına?
- yok be abi. koluna girip arabaya bindirdim. de uyandırmak zor oldu.
+ hacı hakkını helal et?
- saçmalama abi. hadi gel kahvaltı yapıyoruz.
+ siz yiyin abicim ben eve kaçayım.
can ve sevgilisinin yanında bi süre oturup zar zor bi bardak çay içtikten sonra arabayı bıraktığım yerden alıp eve geçtim. soğuk bi duş alıp üstümü değiştirdikten sonra çiçekciden papatya alıp hastaneye, eda'nın yanına doğru yola koyuldum. gitmeden önce bi isteğinin olup olmadığını sormak için eda'yı aradım. telefon çalıyordu fakat açmıyordu. uyuyordur diye fazla uzatmadan kapattım. hastaneye girip odasının önüne geldiğimde etraf sessizdi. yavaşca kapıyı açıp kafayı içeri uzattım ama oda boş, yatakta toplanmıştı. o arada birisi "buyrun kime bakmıştınız?" dedi.
+ eda'ya bakmıştım. eda yılmaz. odasında yok ama?
- evet efendim. dün gece hastayı kaybettik!!
gözlerim; askere giderken anneme sarıldığım andan itibaren ilk defa bu denli dolmuştu. o zaman da tutamamıştım kendimi, şimdi de tutamıyordum. daha dün birlikte geçirdiğimiz güzel anları anıyorduk. ağlarken aklıma onlarca kare geliyordu. annesinin acısı, kardeşleri, sevdikleri, sevenleri... kim bilir ne haldeydiler? hayatın yaşanılması kaçınılmaz en acı anını yaşıyorlardı belkide! belki soğuk bir mermere uzanmış yıkanıyordu! belki mahallesinden cenaze arabasının içinde helallik istiyordu! belki de ailesi o soğuk bembeyaz kefenin altından son kez yüzüne bakıyordu! her bir an, dayanılması çok zor acılar yüklüyordu kalbime.
eda'nın en yakın arkadaşını arayarak cenazenin nerede yapılacağını öğrendim ve hastaneden ayrıldım.
mezarlığa gelmiştim. elimde eda'nın çok sevdiği papatyalar, uzaktan izliyordum olanı biteni.
tabutuna serilmiş duvağı kaldırılıp, beyazlar içinde toprağa indirilirken "edaaaammm" diye feryat ediyordu annesi. "kızııımm yavruuum beyazları böyle mi giyecektin... " diye ağlarken bayılmıştı kadıncağız. kalbim resmen ortadan ikiye bölünmüştü. ölen birinin ardından yakılan o ciğerden feryatlar, ölenden daha çok acı veriyordu bana. yere çömelmiş, ellerimle gözlerimi ovuşturuyordum. toprak atılmaya başlanmıştı eda'nın üzerine. atılan toprağın tahtalara vurduğu o ürpetici ses, aklıma annemi, babamı getiriyordu. bir gün onların üstüne toprak atan ben olacaktım!
bu ne tarifsiz bir acıydı allahım!!!
o arada "başın sağolsun kardeşim" diyerek ercan geldi yanıma. sarıldım. gözlerimde kalan son damlaları da, ercan'ın omuzlarına akıtıyordum.
+ sen nerden haber aldın?
- abicim iki gündür arıyorum açmıyorsun. evine mi gelmedim, işyerine mi gitmedim. en son can'ı aradım da o anlattı mevzuyu.
+ eyvallah...
kuran da bitmiş, kimseler kalmamıştı mezarın başında. yağmur başlamıştı. "ooff off" diyerek yürümeye başladım. gözyaşlarım yağmura karışıyordu. elimdeki papatyaları mezarın üzerine bırakıp, uzun uzun bakmaya başladım. ne diyebilirdim ki? ya da kim ne diyebilirdi ki, o acıyı hafifletmeye? bir elimi toprakta gezdirirken, diğeriyle de gözlerimi siliyordum. her ne kadar eski sevgilim de olsa, birlikte onca güzel gün geçirmiştik. şimdi sessizliğe gömülen kalbi, bir zamanlar benim için atmıştı.
"hadi kalk abicim" dedi ercan.
o soğuk toprağın altında muhakkak duyuyordu beni. "keşke daha çok sevebilseydim seni... keşke... " deyip cebimden birlikte çekildiğimiz fotoğrafı çıkarıp mezar taşının önüne sıkıştırdım.
arkasında yıllar öncesine ait bir tarih atılmıştı. altında da; "bir gün sorarlarsa sana gözleri ne renkti diye? ister mavi, ister yeşil de. ama ne olur unuttum deme... " yazıyordu.
Ve 3 senedir senedir seni unutmadim güzelim! Bu entri senin anına
Tümünü Göster