-
51.
+17Ertesi gece aynı saatlerde geldi, bu sefer başka bir şey için. “istemiyorum, mecbur değilsin,” dedim ama yalan amk istemez miyim onu, birlikte olduğumuz o zamanı her gece düşünüyorum zaten. Ses çıkarmadan biraz seviştik ama girecekken ittirdi, başını çevirdi.Tümünü Göster
“Çok korkuyorum, olmuyor,” dedi. Kasılmıştı gerçekten, sanki işkenceye uğruyormuş gibi. Hemen kalktım üstünden, yanıma uzandı biraz.
“Seni mutlu edemiyorum, ya başka kızlara gidersen?” dedi. “Banane öbür kızlardan,” dedim. “Bekleyecek misin iyileşmemi?” dedi. “Tabii ki,” dedim.
Biraz uzandıktan sonra kalktı, bana baktı, baktı. “Ya hiç iyileşmezsem? Ya hep böyle kalırsam, seni her seferinde ittirirsem?”
Cevap vermeme izin vermeden çıktı gitti.
3 gün sonra döndüm yine Ankara’ya. Ankara’yı çok seviyordum ama Yağmur olmayınca boğuyordu beni her yer. Kararımı da vermiştim, bir şekilde Hakan gibkosunu ya postalayacaktım ya da kendim başka eve çıkacaktım. Sonra yanıma alacaktım onu. Doğal ortam, temiz hava, hepsi mükemmeldi ama orada konuşacak kimsesi olmadan daha da kötüleşeceğini biliyordum. Ben bakardım ona.
işten de çıkmıştık o gazla, kafamı gibeyim diyesim geliyor ama pişman olamıyorum çünkü işten çıkınca nihayet Yağmur’u görebilmiştim. Anlattıkları hala kafamda dönüyordu, eşek arısı gibi, beynimi sokup duruyorlardı sanki. Sevdiğini insanı koruyamamak korkunç bir his. Onu kurtarmak için yapabileceğim hiçbir şey yoktu, o bunları yaşarken onu tanımıyordum bile, mahallede top oynayan sümüklü veledin tekiydim. Ama vicdan azabı bastırmıştı yine.
Deli gibi iş aramaya devam ediyordum, boşladığım okula da ilgimi vermem gerekiyordu, 2 yıl kalmıştı zaten. Dil okuyordum, özel ders vermek belki işe yarar diye düşünüp her yere ilan verdim, para lazım lan, para, para…
ipek geldi kapıya yine, elinde siyah poşetler.
“Sevdiceğin nasılmış bakalım?” dedi, gibtir edecektim ama girdi içeri. Çoktan içmiş biraz, serildi koltuğa. Keşke Hakan evde olsaydı aq, dillere destan yavşaklığıyla bunu oyalardı ben de kafa dinlerdim.
“Anlat,” dedi, çayırkeyf olunca çok sevimli olduğunu düşünüyordum önceden, artık sadece sinirimi bozuyordu.
“iyi,” diye kestirip attım. “Benim aksime, her gün gelip kafasını giben biri yok başında.” Alındı bir an. “Kafa mı gibiyorum ben?” dedi. “gibmiyor musun?” dedim. “Her gün burada değil misin?”
Ayağa fırladı birden, siyah poşetten bir şişe çekip fırlattı ayağımın dibine. Bira şişesi patlamadı ama çatladı, bu ayrıntı neden hafızamda bilmiyorum. “istediğim tek şey iyiliğin,” diye bağırdı. “Dört duvarın arasında, hayatı 31den ibaret olan ergenler gibi çürüme diye. Öpüp başına koyacağına bana yaptığın muameleye bak.”
Hiçbir şey söylemeden izledim onu. Gözleri doldu birden. Nefret ediyorum kadınların önümde ağlamasından.
“Benim neyim ekgib lan o kızdan?” dedi. “Güzel değil miyim? Çok mu içiyorum, neden? Beni seçmen için ne yapmam gerek?”
Allah benim belamı versin dedim o an içimden. Gül gibi kızı soktuğum hale bak. Ama ben ona hiç yüz vermedim ki. Hiç umut da vermedim. Hikayedeki huur çocuğu ben olamazdım.
Sesimi yükselttim, onu susturmak için. “ipek! ipek!” Omuzlarını tuttum, benden bir baş kısa zaten, baktım gözlerine.
“Sen çok güzelsin,” dedim. “Gördüğüm en güzel kızsın. Ama bu benim için bir anlam ifade etmiyor.”
Sözlerim sertti belki ama kalbimden geçenlerdi. Sustu bunları duyunca. Ellerimi ittirdi sonra.
“Sevdiğin kızın hasta olduğunu söyledin,” dedi. “Ama sen daha hastasın. O kız dibinde yaşasa da bu kadar sever miydin? Birlikte olmanız mümkün olsaydı, hasta olmasaydı yine ne bu kadar sever miydin? Sen onu değil onun hayalini seviyorsun, çürütüyorsun kendini, öldürüyorsun yavaş yavaş! Hiç olmayacak bir şey için!”
Hiç konuşmadım.
“Ben sadece sevilmek istemiştim,” dedi sonra. “Sen bunu bile bana çok gördün. Hayali sevgilinle mutluluklar sana.” Çıktı gitti, siyah poşeti bana bıraktı.
ipek’le bir daha konuşmadık. Yıllar sonra karşılaştık bir kere, ona yaptığım tüm hayvanlıklara rağmen gülümsedi, sarıldı bana vedalaşırken. O kızı üzdüğüm için çok pişman oldum ama geri dönüşü yoktu artık. Karşılaştığımızda nişanlı olduğunu söylemişti, umarım mutlu olur.
başlık yok! burası bom boş!