-
26.
+17Ne diyordum aq, hah, eve geldim. Yağmur’u görmek tuhaf hissettirmişti, hem mutluydum hem de mutsuz, çünkü Yağmur demek Kaan demekti. Yağmur benden daha kötü durumdaydı, ben hayatımı toparlamıştım en azından, ama o boşlamıştı her şeyi. Dediğim gibi, o önceden de biraz hastaydı pgibolojik olarak, Kaan durumu mahvetmişti onu. Ben Kaan’la ilkokulda tanıştım ama Yağmur ve Kaan’ın ailesi çok uzun zamandır tanışıyorlardı, tam anlamıyla beraber büyüdüler yani. Gözlerini açtılar, birbirlerini gördüler. Yağmur’a yardım etmem gerekiyordu.Tümünü Göster
Mümkün olduğunca görüşüyorduk, iş ve okuldan arda kalan tüm vaktimi ona vermiştim. Ankara’yı gezdiriyordum, gezdiriyordum derken Kuğulu Park, Kurtuluş Parkı, Tunalı falan. Bazen gülümsüyordu ama onun dışında ölüydü, köklerinden kesilmiş bir bitki gibi. Zamanla gülmeye de başladı, hatta espri yapmaya da. Sanki hiç canı yanmamış gibi gülüyordu beyler. Umut verirdi gülümsemesi. Anlatılmaz ki bende uyandırdığı hisler. Kaan hariç her şeyden konuşuyorduk, uzaylılardan başlayıp belediyenin neden çöpleri zamanında toplamadığına kadar sürüyordu muhabbetlerimiz. Konuşmak için konuşuyordum, sırf sesini duyayım diye. Saçmalıyordum belki ama hepsi onu mutlu etmek içindi. Onu görmediğim zaman özlemeye başlamıştım, onu düşünüyordum sürekli, takıntı olmuştu bende Yağmur. Ne hissettiğimi anlayamıyordum. Yağmur beni mutlu ediyordu, bu kadar.
13 Ekim doğum günüydü, şansa bak ki Hakan şerefsizi başkasında kalacaktı, kim bilir kimi bafiledi o gece oç. Küçük bir pasta ve kırmızı şarap aldım, hediyeden hiç anlamam beyler, gittim hediye diye bir atkı aldım, çağırdım kızı eve…
O atkıya çocuk gibi sevindi lan. Heyecanla denedi, “ay sıcacık ki bu” dedi, bir an yine o yıllar önceki Yağmur gibi oldu. Bu kadar sevineceğini bilsem maaşı atkıya yatırırdım aq yeter ki gülsün o. Acı çekmesin artık.
“Ben 19 oldum,” dedi. “iyice büyüdüm artık. Artık mcdonalds’da çocuk menüsü isteyemiyorum, tuhaf tuhaf bakıyorlar.” Çok az yerdi, minnacıktı zaten, kuş gibi.
Konuşmadan, ortamı bozmaktan korkarak yüzünü izledim. Onu sevdiğimi kabullenmeye başlamıştım artık. Kirpiklerinin arasından güneş doğuyordu sanki gözlerini her kaldırdığında.
Yüzü tekrar buruştu, gözlerindeki ışık söndü. Nefret ediyordum bundan. “Yaşlanmaktan nefret ediyorum, keşke yıllar hiç geçmese. Keşke her yıl bir yaş küçülsem. Keşke hep… 16 kalsam.”
Hagibtir dedim içimden, hayır, hayır, şimdi değil. Bu konuyu şimdi konuşmayalım, nolur.
Ağlamaya başladı. “O zaman O hep hayatta olurdu.”
Yüzünü göğsüme gömdü, gömleğim sırılsıklam olana dek ağladı. O ağladıkça benim canım yanıyordu lan. Onun saçının teli kopsa benim içim sızlıyordu. Sustu sonra. Çocuk gibi içini çekti, başını kaldırdı. Daha yakına, dudaklarımın yakınına… -
-
1.
0ilk defa incide bir hikayeye gözüm doldu geçmiş olsun
-
1.
başlık yok! burası bom boş!