-1
tümden yitireceği ve ticarette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve
hizmetkarlara bırakacağı anın yaklaştığını görmektedir.
Köylü sınıfın toplam nüfus içinde yandan fazla olduğu Fransa gibi ülkelerde burjuvaziye karşı
proletaryadan yana olan yazarların, burjuva rejime yönelttikleri eleştiride küçük burjuvazi ve
köylülük ölçütünü kullanmaları ve işçilerden yana tavır alırken küçük burjuva bakış açısından
hareket etmeleri doğaldı. Böylece küçük burjuva sosyalizmi oluştu. Bu yazında başı çeken,
yalnız Fransa için değil ingiltere için de, Sismondi'dir.
Bu sosyalizm, modern üretim ilişkileri içindeki çelişkileri son derece keskin bir isabetle
çözümlemiştir. iktisatçıların yaltaklanan şirinleştirmelerini açığa dökmüştür. Gerek
makineleşmenin ve işbölümünün yıkıcı etkilerini, gerekse sermayenin ve toprak mülkiyetinin
yoğunlaşmasını, aşırı üretimi, krizleri, küçük burjuvazi ile köylülüğün kaçınılmaz çöküşünü,
proletaryanın sefaletini, üretimdeki anarşiyi, servetin bölüşümündeki açıkça sırıtan
oransızlıkları, ulusların kendi aralarındaki endüstriyel yok etme savaşını, eski göreneklerin,
eski aile ilişkilerinin, eski milliyetlerin çözülüşünü, inkar edilemez biçimde kanıtlamıştır.
Ne var ki olumlu içeriğine karşın bu sosyalizm, ya eski üretim ve değişim araçlarıyla birlikte
eski üretim ilişkilerini ve eski toplumu geri getirmek, ya da modern üretim ve değişim
araçlarını, kırıp parçaladığı, parçalamak zorunda olduğu eski mülkiyet ilişkileri içine zorla
yeniden tıkıştırmak isteğindedir. Her iki durumda da hem genci hem ütopiktir.
imalatta lonca düzeni ile kırda babaerkil tarım işletmesi; küçük burjuva sosyalizminin son
sözleri budur işte.
Gelişim süreci içinde bu yön, korkak bir yaygaraya saptı.
c)Alman Sosyalizmi
ya da "Hakiki" Sosyalizm
Fransa'da, egemen bir burjuvazinin baskısı altında oluşan ve bu egemenliğe karşı mücadelenin
yazınsal ifadesi olan sosyalist ve komünist yazın, tam da burjuvazinin feodal mutlakçılığa
karşı mücadeleye geçtiği sırada Almanya'ya sokuldu.
Alman filozofları, yarı filozofları ve sivri zekaları bu yazını hırsla özümsediler ama bu arada,
Fransa'dan o yazıların girmesiyle Fransız yaşam koşullarının da aynı anda Almanya'ya girmiş
olmadığını unutuverdiler. Almanya koşullarında bu Fransız yazını doğrudan pratik anldıbını
tümüyle yitirip salt yazınsal bir görünüm aldı. insan varlığının gerçekleştirilmesi üstüne boş
bir spekülasyon olarak çıktı ortaya ister istemez. Böylece 18. yüzyıl Alman filozoflarına göre
ilk Fransız Devriminin talepleri yalnızca genelde "pratik zeka"nın talepleri olarak anlam
kazanıyor ve devrimci Fransız burjuvazisinin irade beyanları da, salt iradenin, olması gereken
iradenin, hakiki insan iradesinin yasaları demek oluyordu.
Alman yazarlarının tek çabaları, yeni Fransız fikirlerini kendi eski felsefi vicdanlarına
uydurmak, ya da daha ziyade kendi felsefi bakış açılarından Fransız fikirlerini sahiplenmekti.
Bu sahiplenme aynen bir yabancı dile nasıl sahip çıkılırsa o yolla oldu: Çeviri yoluyla.
Bilindiği gibi keşişler, eski çok tanrılı dönem klâgiblerinin elyazmaları üstüne kendi zevksiz
Katolik aziz hikâyelerini yazmışlardı. Alman yazarları ise dünyevi Fransız yazınına tersini
Tümünü Göster