1. 126.
    0
    fighuan ise o sıralarda ordusunu alıp güney surlarına doğru uzun bir yol tutmuştu. gözcü kulelerinin boş olması onların rahatına vakıftı , ve yol üstünde sıra sıra karşılaştıklaı ağaç toplulukları haricinde hiç birşey yoktu. yinede talath'ın bu kuleleri boş bırakmasının sebebini arzulamıştı prens. oysaki o sırada bu askerlerin kardeşiyle savaştığından habersizdi ve garip düşüncelerle uzun bir süre geçti yolları...
    güney kapısına vardıklarında onlara karşılık ne bir silah patlamıştı nede bir talath çaylağının avaz avaz çığlığı çizmişti kulaklarını. haşim bir duygula kapıya kadar geldi koca ordu ve kütük kapıları gümbürtülü bir saldırıyla yıktılar. karargah binasına kadar hiç bir yerde süvari görünmüyordu ama surların içi onlarca bina ve evle taşmıştı. terkedilmiş edasıyla bu evlerde boştu.ve prens askerleriyle birlikte karargah binasının yolunu tuttular. kısa sürede dev binanın arkasına kadar gelmişlerdiki oraları kolaçan eden okçulardan biri korku içinde prensin yanına geldi."oy! kıymetli efendim. binanın arkasında koca koca talath birlikleri sıra olmuş!"...
    fighuan bunları duyar duymaz atından indi , ardındaki süvari birlikleride atlarını salarak sıraya girdiler. fighuan onları bırakarak karargah binasının çevresinde bir süre gözcülük yaptı. hava kararıyordu ve ordu yorgunluklarından kurtulmak için yerlere yığılmışlardı. yaklaşık yarım saat sonra prens geri döndü , karanlığın içinde ak taşlar gibi parlıyordu. doğruca atı hazırlandı , yol erzaklarından birazı tüketildikten sonra tüm ordu kara pelerinlere büründü. pelerinin ortasında kraliyet sembolu ve adalet terazisisnin iç içe geçirildiği bir şekil bulunuyordu. herkez karamsarlaşmış ve daha çirkef bir tarzla bütünleşmişlerdi.ve prensin izinde karargah binasının önüne seri bir saldırı yapıldı , talath askerleri ne olduğunu anlamamış bir halde etrafı kolaçan ederken sendo oklarıyla dökülmeye başladılar vede onları ezen atlarla yüzleştiler.ama talath cesurca çekti kılıcını ve patlattı silahını. büyük bir safaş olmuştu orada , koca bir muharebe... sabahın aydınlığı , tan yıldızının tekrar karartıda dolandığı ana doğru sürdü savaş.ve sonunda cenk bittiğinde prens muharebe alanında buldu kardeşinin ölüsünü.bir hendeğe fırlatıp atılmıştı o asil beden , diyer askerler yaralılarla uğraşırken o orda uzun uzun ağladı...
    daha sonrasında gözlerini silerek yerinden kalktı , karargah binasına çevirdi yönünü ve o sırada birkaç pencerede izleyen başlar içeri kaçtı. fighuan hiddetle komutana seslendi "seni̇ ve pi̇s dostlarini krala sunduğunuz yemi̇nden azad edi̇yorum!!"... o bağırışın ardından askerlerden haykırışlar koptu...

    sonralarda prens son emrini vererek bu karargahın hapisaneye çevrilip komutan'a öleceği güne kadar nezaret olmasını emretti.ve komutan çok uzun yıllar orada tutuldu ve birgün gözlerini yumdu pis dünyasında...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster