/i/Ben

Kendini ifade et !
  1. 226.
    +1
    Kur'an-ı Kerim'in her ayeti birer mucizedir. Bu bakımdan Kur'an'daki bütün mucizeleri burada anlatmak mümkün değildir. Bazıları şöyledir:

    1. “Allah O’dur ki, gökleri dayanak olmaksızın yükseltti.” (Ra’d, 13/2) ayeti, göklerin dağlar sayesinde ayakta duruyor hurafesini ortadan kaldırmıştır.

    2. Kur’an-ı Kerim'de evrenin yaratılışı şöyle açıklanır. “ O gökleri ve yeri yoktan var edendir.” (En’am, 6/101) Bu ayet şimdiki ilim dünyasının ulaştığı son nokta olan -tüm evrenin zaman ve mekân boyutlarıyla bir sıfırdan, büyük bir patlamayla ortaya çıktığı- gerçeğini 1.400 sene evvel haber vermiştir.

    3. Kâinatın daima genişlediği gerçeği artık ilim ve bilim dünyasının kabul ettiği bir ilmi buluştur. Buna Kur’an şu ayetiyle işaret etmektedir:

    “Biz göğü büyük bir kudretle bina ettik. Ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz.” (Zariyat, 51/47)

    4. XX. asrın bir buluşu da her yıldız ve gök cisimlerin bir yörüngede durduğu gerçeğidir. Bu duruma Kur’an şua ayetle işaret ediyor:

    “Geceyi, gündüzü, güneşi ve ay’ı yaratan O’dur. Her biri bir yörüngede yüzüp gidiyor.” (Enbiya, 21/33)

    5. Güneşin sabit olarak durduğu zannedilirdi. Oysa Kur’an güneşin sabit değil aksine daima hareket eden ve belirli bir hızla ilerleyen bir gök cismi olduğunu söylüyordu. Ve asırlar sonra da ilim onu tasdik edecekti. Şöyle ki:

    “Güneşte kendisi için tespit edilen bir karar yerine doğru akıp gitmektedir. Bu üstün ve güçlü olan bilenin takdiridir.” (Yasin, 36/38)

    Kur'an'daki Jeolojik Mucizeler:

    Karaların Azalması:

    Yüce Allah on dört asır önce indirdiği Kur'an-i Kerim’de kendi yaratışıyla ilgili bazı sırları haber vermektedir. Bu sırlar hem Kur'an’ın Allah sözü olduğunu kanıtlamakta hem de doğa bilimlerindeki gelişmenin önünü açmaktadır.

    “Onlar görmüyorlar mi ki, gerçekten Biz arza geliyor ve onu çevresinden eksiltiyoruz... ” (Ra'd, 13/41)

    “... Fakat simdi, Bizim gerçekten yere gelip onu etrafından eksiltmekte olduğumuzu görmüyorlar mi?..” (Enbiya, 21/44)

    Küresel ısınmayla birlikte kutuplardaki buz tabakaları erimekte ve okyanuslardaki deniz suyu seviyesi yükselmektedir. Artan su miktarı da daha fazla karayı kaplamaktadır. Deniz kıyıları sular altında kaldıkça, yeryüzünün toplam yüz ölçümü veya kara miktarı da azalmaktadır. (Dr. Mazhar U. Kazi, 130 Evident Miracles in the Qur'an, Crescent Publishing House, New York, USA, 1998, s. 115) Âyetlerde geçen "onu çevresinden eksiltiyoruz", "etrafından eksiltmekte olduğumuz" ifadelerinin de, deniz kıyılarının sularla kaplanmasına işaret ediyor olması muhtemeldir.

    New York Times gazetesinde bu konu ile ilgili yer alan bir haber şöyledir:

    Geçen yüzyıl boyunca, yeryüzünün ortalama yüzey ısısı bir fahrenheit kadar yükseldi, ısınma oranı da son çeyrek yüzyılda artış gösterdi. Bilim adamları, 1950 ve 1960'ların denizaltı verilerini 1990'ların gözlemleri ile karsılaştırdılar ve Kuzey Kutbu havzasındaki buz tabakasının % 45 oranında inceldiğini ispatladılar. Uydu görüntüleri, bölgeyi kaplayan buzların boyutlarının geçtigimiz yıllarda önemli ölçüde azaldığını göstermektedir. (New York Times, August 19, 2000)

    XX. yüzyıl sonlarında elde edilen bulgular, Enbiya suresi'nin 44. ve Rad suresi'nin 41. ayetlerindeki hikmetleri anlamamıza yardımcı olmuştur.

    Kıtaların Sürüklenmesi

    Yer kabuğu kendisinden daha yoğun olan manto tabakası zeminde âdeta yüzer gibi hareket etmektedir. Ilk olarak XX. yüzyılın başlarında Alfred Wegener isimli Alman bir bilim adamı, yeryüzündeki kıtaların dünyanın ilk dönemlerinde bir arada bulunduklarını, daha sonra farklı yönlerde sürüklenerek birbirlerinden ayrılıp uzaklaştıklarını keşfetmiştir.

    Yeryüzündeki kara parçaları yaklaşık 500.000.000 yıl önce birbirlerine bağlılardı ve "Pangaea" ismi verilen bu büyük kara parçası Güney Kutbu'nda bulunuyordu. Yaklaşık 180.000.000 yıl önce Pangaea ikiye ayrıldı. Farklı yönlere sürüklenen bu iki dev kıtanın birincisinden Afrika, Avustralya, Antarktika ve Hindistan; ikincisinden ise, Avrupa, Kuzey Amerika ve Asya’nın Hindistan dışındaki kısımları oluştu.

    Kıtasal hareketin yılda 1 ile 5 cm civarında olduğu hesaplanmıştır. Tabakalar bu şekilde hareket ettikçe Dünya coğrafyasında değişiklikler meydana gelir. Örneğin, Atlantik Okyanusu her sene biraz daha genişlemektedir . (Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe, General Science, Allyn and Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s. 305)

    Allah dağların hareketini ayette "sürüklenme" olarak bildirmiştir. Bilim adamlarının bugün bu hareket için kullandıkları ingilizce terim de "continental drift" yani "kıtasal sürüklenme"dir.

    “Dağları görürsün de, donmuş sanırsın; oysa onlar bulutların sürüklenmesi gibi sürüklenirler... ”(Neml, 27/88)

    Yerin Yedi Katmandan Oluşması:

    Allah’ın Kur'an'da yeryüzü ile ilgili bilgilerden biri, yeryüzünün, yedi kat olan gökyüzüne benzerliğidir:

    “Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı…” (Talak, 65/12)

    Rabbimiz asırlar önce yerin ve göğün yedişer kat olduğunu bildirmiştir. Asırlar sonra uzun jeolojik araştırmalar sonucunda varılan netice de aynı olmuştur. Bilim adamlarının sıraladığı bu katmanlar şöyledir: Hidrosfer, Litosfer, Astenosfer, Üst manto, Alt Manto, Dış Çekirdek ve Iç Çekirdek:

    Hidrosfer okyanus ve denizlerin en üst kısmı ile bunlardan etkilenen karaların kıyılarıdır. Litosfer, Dünya’nın en üst katmanını oluşturan katı kaya tabakadır. Diğer katmanlarla kıyaslandığında oldukça ince, daha soğuk ve daha katıdır; bu bakımdan yeryüzünde kabuk görevi görür.

    Litosferin altında Astenosfer katmanı bulunur. Bu katman yüksek ısı ve basınca maruz kaldığında yumuşayıp eriyebilen, sıcak, yarı-katı maddelerden oluşmuştur. Katı Litosfer tabakasının, yavaşça hareket eden Astenosfer tabakası üzerinde yüzdüğü ya da hareket ettiği düşünülmektedir. Bu katmanın altında yüksek sıcaklıkta, yarı-katı kayalardan oluşan yaklaşık 2.900 km kalınlığında manto denilen bir tabaka vardır. Kabuktan daha fazla demir, magnezyum ve kalsiyum içeren manto daha sıcak ve yoğundur; çünkü Dünya’nın içindeki ısı ve basınç derinlikle birlikte artar.

    Dünya’nın merkezinde de neredeyse mantonun iki katı yoğunlukta olan çekirdek yer alır. Bu yoğunluğun sebebi içeriğinde kayalardan çok metaller (demir-nikelalasimi) bulunmasıdır. Dünya’nın çekirdeği ise iki ayrı parçadan oluşur: Biri 2.200 km kalınlığında olan sıvı dış çekirdek, diğeri de 1.250 km kalınlığındaki katı bir iç çekirdek. Dünya döndükçe sıvı dış çekirdek Dünya’nın manyetik alanını oluşturur.

    Her şeyden önemlisi, XX. yüzyıldaki teknoloji ile tespit edilebilen bu bilimsel gerçeklerin Kur'an'da yerelması, Kur'an’ın çok sayıdaki mucizesinden sadece birkaçıdır.

    Yarılan Yeryüzü:

    ”Dönüşlü olan göğe and olsun. Yarılan yere de.” (Tarık, 86/11-12)

    Yukarıdaki ayette geçen Arapça "sada" kelimesi Türkçe'de "çatlama, yarılma, ayrılma" anlamlarına gelmektedir. Allah’ın yerin yarılması üzerine yemin etmesi, başka bir Kur'an mucizesidir.

    1945-1946 yıllarında, bilim adamları mineral kaynaklarını araştırmak için ilk kez deniz ve okyanusların diplerine indiler. Araştırmaların da dikkati çeken en önemli noktalardan biri Dünya’nın kırıklı yapısı oldu. Dünya’nın dış yüzeyindeki kayalık tabaka; kuzey-güney ve doğu-batı doğrultulu olup, on binlerce kilometre uzunluğunda çok sayıda geniş çatlak(fay) ile yarılmıştı. Yeryüzünün bu kırıklı yapısı sayesinde, önemli miktarda ısı dışarı atılır ve erimiş kayaların büyük bir kısmı okyanuslardaki tepeleri oluşturur. Eğer yeryüzünün, kabuğundan yüksek miktarda ısının dışarı çıkmasına olanak veren bu yapısı olmasaydı Dünya üzerinde hayat imkansız olurdu. Çünkü bu durumda yer kabuğunun altından çıkış noktası bulamayan ısı, çok büyük miktarlarda olumsuz nükleer etki meydana getirecekti.1400 yıl evvel bu bilimsel mucizeler Allahın kelamında Kuranı Kerimde belirtilmiş. Kuranın Allahın kelamı olduğuna kanıttır bu ayetler .
    Tümünü Göster
    ···
    1. 1.
      0
      Sacma bir 2 bilgi de var hatirladiklarimi yaziyim

      Döl karin boslugunds uretiliyor hmm sanki dssklardaydi o ya

      Gunes kara balciga batiyor la gunes oldugu yerde durmuyomuydu

      Insanlarin ömru yani ademde kiyamete kadar 7000 yil demis muhafazid hayda bak.bu yalanini tutturamis arkeolojik kazilarda su an ki insanin en eski 20.000 (sayi tam dogru olmayabilir hatirlayamadim tam ) yil once evrimlesmis oldugunu soyluyo
      ···
      1. 1.
        0
        Ayet gösterir misin ?
        ···
    2. 2.
      0
      Tam anlamiyla tatli su muslumani bu arkadasta
      ···
      1. 1.
        0
        Kehf suresi 85-90. ayetten bahsetmişsin galiba meal okuyorak muradı ilahiyi anlayamayız meal okuyarak ilim sevabı alırız fakat meal Allah kelamı değildir. Meallerin tefsirlisini okumassak kafamızın karışması çok muhtemeldir."Biz ona dünyada geniş imkânlar verdik ve ihtiyaç duyduğu her konuda sebep ve vasıtalar ihsan ettik. O da batıya doğru bir yol tuttu. Nihayet batıya ulaştığında, güneşi adeta kara bir balçıkta batar vaziyette buldu. Orada yerli bir halk bulunuyordu. Biz: 'Zülkarneyn! ister onlara azab edersin, ister güzel davranırsın.' Zülkarneyn şöyle dedi: 'Kim zulmederse, Biz onu cezalandırırız, sonra da Rabbinin huzuruna zütürülür. O da ona benzeri görülmedik bir ceza uygular. Fakat iman edip makbul ve güzel davranışlar içinde olana, en güzel karşılık verilir ve ona kolay olan buyruklarımızı emrederiz, kolaylık gösteririz.' Zülkarneyn bu sefer yine bir yol tuttu. Güneşin doğduğu yere varınca, onun, kendilerini sıcaktan koruyacak bir siper nasib etmediğimiz bir halk üzerine doğduğunu gördü."(Kehf, 18/85-90)

        Nihayet güneşin battığı yere ulaştı. Yerleşmiş olduğu yerin gün batı tarafından ta sonuna kadar vardı. Tefsir bilginlerinin de yaptıkları açıklamaya göre, Okyanus denilen Atlas Okyanusunun batı kenarına ulaştı. Bu Okyanus denizinde "Halidat" ismi verilen adaların bir zamanlar uzunluk (boylam) başlangıcı olarak kabul edildiklerini kaydediyorlar. Bununla birlikte biz bugün bu Halidat adalarının ne olduğunu tayin edemiyoruz. Özetle uzak batıya vardığı vakit güneşi (sanki) siyah bir çamura batıyor buldu. Veya "hâmiye" kırâetine göre, kızgın bir pınar içinde batıyor buldu. Tefsir bilginleri buradaki aynı, su pınarı; hamieyi balçıklı; hâmiye'yi de kızgın mânâsına tefsir etmişlerdir ki, güneşi balçıklı veya kızgın bir pınar içinde batıyor buldu demek olur. Bu şekilde bu su pınarından maksat, okyanus ve özellikle denizin ufuktaki batış noktasıdır. Batıya varıncaya kadar geçtiği memleketlerde birtakım saltanatların batışını görerek giden Zülkarneyn, uzak batıda geçtiği yolda önüne çıkan Okyanus kenarında güneşin batışını seyretmek için ufka baktığı zaman Allah mülkünün genişliği ve yüceliği içinde o koca okyanus etrafı gök ile çevrilmiş bir kuyu havzası gibi sınırlı bir su kaynağı manzarasını alıyor. Fakat içilebilecek parlak ve duru bir kaynak gibi değil, kara balçıkla bulanmış, dibi görünmez karanlık bir kuyu gibi görünüyor ve güneş bunun ufkunda batarken zayıflamaya başlayan parıltısı, allı morlu yansımalarıyla puslar içinde çalkalanarak karanlık bir batağa batıyor da, battığı nokta balçıklı bir göz gibi bulanıp kararırken, aynı zamanda renk ve buharıyla kaynayan kızgın bir köz halinde bulunuyor. Demek Zülkarneyn'in vicdanında güneş batışının bıraktığı intiba bu olmuştur ki, bu müşahedenin en ibret verici mânâsı, en son bir sınırda duracağı kesin olan dünya ululuğunun sınırlı olduğunu görmek ve geçici olduğunu anlamaktır.

        Sonra da, yani batıda yapacağı icraatı yaptıktan sonra da bir yol tuttu. Batıda batan güneşin doğuya dönmesi gibi, batıdan doğuya giden bir yol peşine düştü, nihayet güneşin doğduğu yere kadar gitti. Yani yeryüzünde güneşin arada engel bulunmaksızın doğduğu noktaya kadar gitti ki bu noktanın, Afrika'nın doğu kıyıları olması ihtimali olsa da açıkça anlaşılan Asya'nın uzak doğusu olmasıdır. Vardığında onu (güneşi) öyle bir kavim üzerine doğuyor buldu ki biz onlara, güneşin berisinde bir siper yapmamıştık. Binaları yok, hatta elbiseleri yok. Güneşin altında yanıyorlar. Nitekim bugüne kadar bile Sudan'da, Avusturalya'da böyle çıplaklar vardır. Bununla birlikte maksat, örfte herkesçe bilindiği üzere önemli bir örtü ve siper olduğu takdirde çadırlar bile önemli bir örtü olamayacağından dolayı, bu mânâ çölde yaşayanların çoğunu kapsar.
        "Sonunda Güneşin battığı yere ulaşınca, Güneşi kopkoyu bir suda'batıyormuş gibi gördü. Orada bir top­luluk buldu. 'Ey Zülkarneyn, onları ister cezalandır, ister onlara karşı iyi davran' dedik."

        Bu âyetten yani yorumunu yapmakta olduğumuz Kehf suresi 86'dan çı­karacağımız önemli neticeler olacaktır:

        a) Zülkarneyn önce batıya doğru hareket etmeyi tercih etmiştir. Güneşin battığı yere vardığı anlatılmaktadır. Güneş ve batmak ya da batı kavramları bir araya gelmiştir. Güneş, ışığı temsil ettiğine göre Zülkarneyn'in de işi, ışık denen bilginin peşine gitmek olmuştur.

        Güneş, doğudan doğduğu gibi, bilgi de, peygamberler de doğudan doğmuştur. Güneşin ışınları nasıl batıya gidiyorsa, bilginin ışığını da batıya doğru getirip insanları eğitmek gerekiyor. Bilgi ve medeniyet do­ğudan batıya doğru gitmiştir. Zülkarneyn bu gidişin örneği durumunda olmuş ve bunu insanlığa hedef olarak sunmuş bir eğitimcidir; bunu da davranışı ile göstermiştir. Batıdan bir şey almak, yani bilgi ve medeniyet almak için değil, batıyı aydınlatmak için gitmiştir; gitmeyi tercih etmiş.

        b) Güneşi sıcak bir gözede batar buldu. Bu anlatımda mecazî bir anlatım şekli vardır. Zülkarneyn öyle gibi gördü. Bu durum yerkürenin yuvarlak olduğuna, küre şeklinde olduğuna da delil teşkil etmektedir. Dünyanın hareketi ile Güneş batmış gibi görünmektedir. Aslında Güneş batmamaktadır. Dünya bir taraftan kendi ekseni etrafında dönerken, di­ğer taraftan da Güneş'in etrafında dönmektedir.

        Ayette geçen 'ayn' "göze, pınar, suyun çıktığı yer" anldıbına gelmektedir. Gözden yaş çıktığı için, göze de pınar anlamında 'ayn denmiştir. hamie kelimesi de "sıcak" anldıbına gelmektedir. "hamiye" şeklinde okunursa "sıcak", "hamie" şeklinde okunursa "bal­çık" manasına gelmektedir.

        Bunun anlamı Zülkarneyn'in yolculuğu Güneş'in denizde batar gi­bi göründüğü nihai noktaya, yani ötesine gidilemeyecek noktaya ulaş­mıştı. Bu noktanın neresi olduğu zikredilmemektedir.
        Tümünü Göster
        ···
   tümünü göster