/i/Soruları Alayım

    başlık yok! burası bom boş!
  1. 1.
    0
    Kardes kusura bakma biraz uzun ama en iyi anlatan kaynaktan aldim. InsAllah yararli olur.Sâni'-i Zülcelâl ve Fâtır-ı Zülcemâl ve Hâlik-ı Zülkemâl'in bütün kemâlâtı hakikiyedir, zâtiyedir Gayr ve masiva O'na tesir etmez Yalnız mezahir olabilirler"

    Evet, bütün âlemler O'nun icadıyla var olduğu gibi, bütün ihtiyaçlarını da O'nun tükenmez hazinelerinden tedarik etmektedirler ve bütün kemâlâtlarını O'nun mukaddes ve ezelî kemâlinden almaktadırlar

    Bu soruyu soranlar şu hakikatten de gafildirler:
    "Allahü Teâlâ'nın kudsî mâhiyeti, mümkinatın mahiyeti cinsinden değildir"
    Cenâb-ı Hakk'ın varlığı vâcibdir ve zatîdir, yokluğu muhaldir Mahlûkatın vücudu ise mümkindir, olup olmaması olasılık dahilindedir; O’nun icadiyle yokluktan kurtulup varlık âlemine kavuşmuşlardır Öyle ise, tam istiğna, ancak Allah'a mahsustur, ihtiyaç ise mahlûkların tarafındadır

    Bu hakikat Risâle-i Nur'da beliğ ve veciz bir üslûb ile beyan edilmiştir
    "O'nun vücudu; zatîdir, ezelîdir, ebedîdir, ademi mümtenidir, zevali muhaldir ve tabakat-ı vücudun en rasihi, en esaslısı, en kuvvetlisi, en mükemmelidir Sair tabakat-ı vücud, O'nun vücuduna nisbeten gayet zaif bir gölge hükmündedir Ve o derece Vücûd-u Vâcib, rasih ve hakikatli ve Vücud-u Mümkinat o derece hafif ve zaiftir ki, Muhyiddin-i Arabî gibi çok ehl-i tahkik sair tabakat-ı vücudu, evham ve hayal derecesine indirmişler; "lâ mevcûde illâ hu" demişler Yâni: Vücûd-u Vacibe nisbeten başka şeylere vücud denmemeli; onlar vücud unvanına lâyık değillerdir diye hükmetmiştir"

    Allah’ın zâtı gibi, sıfatları da herşeyden müstağnidir ve her türlü ihtiyaçtan münezzehtir Zira O’nun bütün sıfatları zatîdir, sonsuz kemâldedir, mutlaktır Mahlûkatı yaratmakla bu sıfatlarının kemâlinde bir artma düşünülemeyeceği gibi, yaratmamakla da bir noksanlık tevehhüm edilemez
    Allahü Teâlâ'nın sıfatlarından biri hayattır O Zât-ı Akdes'in kudsî hayatı daimîdir, ezelî ve ebedîdir Ezelde hayatı ne ise, şimdi de, ebedde de odur Bütün hayat tabakaları O'nun kudsî hayatının cilvesi ile ortaya çıkar Elbette o Hayy-ı Kayyûmun kendi yarattığı ve bütün ihtiyaçlarını gördüğü, kemâle erdirdiği hayat sahiplerine muhtaç olması hiçbir cihetle düşünülemez
    Allah’ın diğer sıfatı da ilimdir O Alîm-i Külli Şey'in ilmi sonsuzdur, mutlaktır Kâinatı yaratmakla olgunlaşmış değildir O Hâkim-i Zülcelâl'in ilmi ezelde ne ise ebedde de odur Bu âlemdeki bütün plân ve programlar, hikmet ve faydalar, hayır ve bereketler hep o ezelî ilmin tecellileridir O ezelî ilmin, bu tezahürlere muhtaç olması elbette düşünülemez

    Cenâb-ı Allah'ın sıfatlarından biri de Kudrettir O Kadir-i Külli Şey'in kudreti sonsuz kemâldedir Her şey varlığında, devam ve bekasında o ezelî kudrete muhtaçtır Mahlûkatın yaratılması veya yaratılmaması, O'nun mutlak kudretinde hiçbir değişiklik meydana getirmez Yaratılan bütün varlıklar, O'nun kudretine mahkûm ve muhtaç, O ise her şeye hâkim ve her şeye kadirdir
    irâde, Sem’, Basar gibi diğer sıfatlar da bunlara kıyas edilebilir ve Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları itibariyle de her türlü ihtiyaçtan münezzeh olduğu açıkça anlaşılır

    Bu noktaya kadarki açıklamalarımızda her şeyin Cenâb-ı Hakk'a muhtaç olduğunu ve O’nun hiçbir şeye muhtaç olmadığını bir derece açıkladık
    Şimdi de "O halde bu kâinatı niçin yarattı?" sorusuna cevap verelim:
    Kâinatın yaratılışındaki hikmetler, esrarlar sonsuzdur Öncelikle şunu belirtelim ki:
    Cenâb-ı Hak herşeyden müstağnidir; kâinatın varlığı ile yokluğu o’nun için eşittir, müsavidir Lâkin mahlûkat için, adem ile vücud yani yoklukta kalmakla var olmak bir değildir Yâni mümkinatın varlık âlemine çıkması, yoklukta kalmalarından kendileri için sonsuz derecede daha hayırlıdır Zira yokluk sırf şerdir; varlık ise sırf hayırdır, şereftir, kemâldir O halde mahlûkatın yaratılmasındaki bütün hayırlar, faydalar, menfaatler onlara aittir Allahü Teâlâ mahlûkata bakan bu maslahat ve faydalar için onları yoklukta bırakmamış, lütuf ve keremi ile varlık sahasına çıkarmıştır Yani, onlar için şer olan yokluğu değil, hayır olan vücudu, varlığı irâde etmiştir

    Kâinatın yaratılış hikmetlerine gelince, bunlar iki cihette düşünülür:
    Birincisi; Cenâb-ı Hakk'a, ikincisi ise hayat sahiplerine, özellikle şuur ve akıl sahiplerine bakar

    Birinci Hikmet:
    Bu kâinatın yaratılmasındaki en önemli hikmet, Allahü Teâlâ'nın kendi manevî cemâl ve kemâlini, yâni kudretinin harikalarını, zenginliğinin genişliğini, ihsanının meyvelerini, şefkat ve merhametinin tecellilerini kainattaki varlık âynalarında bizzat görmek istemesidir

    Evet "Nihayet kemâlde bir Cemâl ve nihayet cemâlde bir Kemâl, elbette kendini görmek ve göstermek, teşhir etmek istemesi en esaslı bir kaidedir" hakikatince Cenab-ı Hak sonsuz cemâl ve kemâlini mevcudat âynalarında bizzat seyretmek, sonsuz sıfatlarını ve Esmâ-i Hüsnâ'sını tecelli ettirmek istemiş ve bu âlemi yaratmayı irâde etmiştir

    Cenâb-ı Hakk'ın sıfatları tecelli etsin veya etmesin, nihayet kemâldedirler Ancak Esmâ-i Hüsnâ'sının kemâli mevcudatın yaratılması ile kendini gösterir
    Evet, madem Cenâb-ı Hak sonsuz bir kudret sahibidir, bu kudret-i Ezeliyesi tezahür için böyle muhteşem, muazzam bir alem ister Hem madem O Zât-ı Zülcelâl'in sonsuz ilmi vardır Bu ilim, her harfinde, satırında, sayfasında binler hikmet ve maslahatlar bulunan bu kâinat kitabının telifini iktiza eder Bütün ilâhî sıfatlar bu kâinatın yaratılmasını gerektirdiği gibi, bütün esmâ-i Hüsnâ da ayrı ayrı güzellikte, değişik mahiyette, farklı suretlerdeki şu mevcudatın yaratılmasını iktiza ederler Meselâ, Hâlık ismi mahlûkatın yaratılmasını, Muhyi ismi canlıların icadını, Rezzâk ismi rızık vermeyi, Kerîm ismi, ikramı, Lâtif ismi lütuf etmeyi isterler
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster