+5
-1
kendime geldiğimde başımda elif, arif ve asu vardı. biri daha vardı tabi: 'o'
'o'nun karnına dev bir tahta parçası saplanmıştı ve yerinden çıkamıyordu. sürekli hırıltılar çıkarıyordu. sanki midesine dev bir çatal saplanmış gibiydi. yere saplanmıştı. midesindeki bağırsaklar bile gözükmesine rağmen hala hayattaydı ve hala bize saldırmaya çalışıyordu. ama tüm çabalarına rağmen kalkamıyordu.
elif: emre? uyanıyor galiba.
ben: ne zamandır baygınım?
başımdaki ağrı çok kötüydü. kafam çatlıyordu resmen.
elif: tahminen nerdeyse 1 gündür
ben: ne?
elif: evet. başında bekliyoruz bir gündür.
ayağa kalkmamla tekrar yere düşmem bir oldu. başım dönüyordu.
elif: başında bi morluk var. kafanı kötü çarpmışsın.
arifle, dila konusunda yaptıklarını bi süre olmamış gibi davranma konusunda anlaştık. şu an nolursa olsun beraber hareket etmeliydik.
elif'e fıçıların üstündeki mumlardan birini almasını söyledim. düştüğümüz yerde yolumuzu bulmamız lazımdı.
elimize mumları aldık. zifiri karanlıkta meşale görevi görebiliyorlardı.
düştüğümüz yer mahzen gibi değildi. görebildiğim kadarıyla ince uzun koridorlar vardı. hastane koridorları gibi. düştüğümüz yere çıkabilmemiz mümkün değildi. orada yolumuzu bulmalıydık.
mahzenin dip kısımları derken kastettikleri buydu demek.
koridorlarda ilerlerken gözümüze rusça yazılar çarpmaya başladı. tabela gibiydiler.
ilerlemeye devam ettik. sonra bir ses duyduk. durmadan devam eden bir sesti. belli aralıklarla gelen bir ses.
sese doğru yürümeye başladık.
birşeyin duvara çarpma sesi gibiydi ses. ve sürekli geliyordu. sese yaklaştıkça konuşmalar gülüşmeler duymaya başladık.
sonra sesin olduğu odaya girdik.
girdiğimiz yer kapalı bir basketbol sahasıydı. sahanın iki ucunda minyatür futbol kaleleri vardı.
içeride 10 a yakın insan vardı. üzerlerinde üniformaya benzer bir kıyafet vardı.
futbol oynuyorlardı.
bizi farketmediler. içlerinde biri gol attıktan sonra sevinmeye başladı. diğerlerine sarıldı. çok mutlu gözüküyordu.
o kişi yiğitti.