+3
-2
Alıntıdır:
Hz. Zeyneb bint-i Cahş, Resûl-i Ekrem Efendimizin halası Ümeyme bint-i Abdülmuttalib’in kızı idi. Daha önce Peygamber Efendimizin evlatlık edindiği Hz. Zeyd b. Hârise’yle evlenmişti. Bu evliliğin dünürlüğünü de bizzat Resûl-i Ekrem Efendimiz yapmıştı[1]
Hz. Zeyneb ve ailesi böyle bir evliliği istemedikleri halde, sırf Peygamber Efendimizin ısrarı üzerine rıza göstermişlerdi.[2]
Hz. Zeyd, izzetli zevcesi Hz. Zeyneb’i kendisine mânen küfüv [denk] bulmuyordu. Bu durum, mânevî imtizaçsızlığa sebep oluyordu. Nitekim evliliklerinin birinci yılı henüz bitmişken, Hz. Zeyd, Peygamber Efendimize gelerek, “Yâ Resûlallah! Ben, ailemden ayrılmak istiyorum” dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, cevaben, “Zevceni tut, boşama! Allah’tan kork!” buyurdu.[3]
Fakat Hz. Zeyd, Hz. Zeyneb’in başka yüksek bir ahlâkta yaratılmış olduğunu ve bir peygambere hanım olacak fıtratta bulunduğunu ferasetiyle hissetmişti. Kendisini de ona zevc olarak fıtratta mânen küfüv bulmadığ için boşadı.
Peygamber Efendimiz, “mânevî geçimsizlik” sebebiyle Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb arasındaki evliliğin dolayı son bulmasından son derece üzüldü. Çünkü bu evliliği kendisi arzu etmişti. Durumun düzeltilmesi, mahzun Zeyneb (r.a.) ile hadiseden dolayı üzülen akrabalarının gönlünün alınması gerekiyordu.
Hz. Zeyneb’in iddeti [boşandıktan sonra beklemesi gereken müddet] dolmuştu. Bu sırada 35 yaşında bulunuyordu.
Resûl-i Ekrem Efendimiz, bir gün, Hz. Âişe validemizle oturmuş, sohbet ediyordu. Bu esnada kendisine vahiy geldi. inen ayetlerde Cenab-ı Hak şöyle buyurdu:
“Vakta ki Zeyd, o kadından alâkasını kesti, onu boşadı —kadın da iddetini tamamladı—; Biz de, onu sana zevce yaptık. Ta ki evlatlıkların, kendilerinden alâkalarını kestikleri zevcelerini almakta mü’minler üzerine günah olmasın.
“Allah’ın emri yerine getirilmiştir.
“Allah’ın, üzerine farz ve takdir ettiği herhangi bir şeyi ifa etmesinde Peygambere hiçbir vebâl olmaz.
“Nitekim daha önceki peygamberlerde de, bu, Allah’ın (tatbik ettiği) âdetidir. Allah’ın emri, behemehal yerini bulan bir kaderdir.”[4]
Vahiy hali sona erince, Peygamber Efendimiz gülümsedi ve “Allah’ın, onu bana gökte nikâhladığını, Zeyneb’e kim gidip müjdeler?” buyurdu.
Ayet-i kerimelerden açıkça anlaşılacağı gibi, Cenab-ı Hak, Zeyneb’i zevceliğe alması için Peygamberimize emir vermiştir. Resûl-i Ekrem Efendimiz de, bu emre uyarak, Hz. Zeyneb’i zevceliğe almıştır. Ayet-i kerimedeki “Biz onu sana zevce yaptık” beyanı, bu nikâhın bir akd-i semâvî olduğuna açıkça delâlet ediyor. Demek ki bu nikâh, harikulâde, örf ve zâhirî muamelelerin üstünde ve sırf kaderin hükmüyledir ki Resûl-i Kibriya Efendimiz de, kaderin o hükmüne boyun eğmiştir. Nefsî arzularla hiçbir ilgisi yoktur.
Cenab-ı Hakk’ın emriyle Peygamber Efendimizle Hz. Zeyneb arasında kurulan bu evliliğin ehemmiyetli bir şer’î hükmü olduğu gibi, bütün mü’minleri ilgilendiren bir hikmeti ve fayda tarafı da vardı. Bu konuyla ilgili gelen vahyin, “Ta ki evlatlıkların, kendilerinden alâkalarını kestikleri zevcelerini almakta mü’minler üzerine günah olmasın” meâlindeki kısmında beyan buyrulmuştur. Çünkü Câhiliyye devrinde, bir kimse birisini evlat edindiği zaman, halk, evlatlığı, onun adıyla anar ve evlatlık, öz evlat gibi o kimsenin mirasından faydalanırdı. Haliyle, bu inanca göre, evlatlığın boşadığı kadını, onu evlat edinen kimse alamazdı, bu haramdı.
işte, Peygamber Efendimizin, Allah Teâlâ’nın emrine uyarak, Hz. Zeyneb’i zevceliğe almasıyla, Câhiliyye devrinin bu inanç ve âdetinin bâtıl olduğu ortaya kondu. Böyle bir durumda mü’minler için de vebâl ve günahın söz konusu olamayacağı belirtildi.[5]
Kaynakça: [1]ibn Sa’d, Tabakat, c. 8, s. 101.
[2]ibn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 101; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 354; ibn Kesir, Tefsir, c. 3, s. 491.
[3]ibn Sa’d, a.g.e., c. 8, s. 101; Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 354; ibn Kesir, Tefsir, c. 3, s. 491.
[4]Ahzab, 37-38.,
[5]Câhiliyye devrinin bu evlat edinme âdeti, Kur’an-ı Kerim’in şu meâldeki âyet-i kerîmeleriyle ortadan kaldırılmıştır:
“Allah, evlatlıklarınızı öz oğullarınız gibi tanımadı. Bu mücerred, sizin ağzınızdan çıkan bir sözdür. Hâlbuki Allah hak söyler ve kullarını doğru yola sevkle hidâyete kılar.
“Evlat edindiğiniz kimseleri babalarına nisbet edin. Zira, Allah katında insanları babalarına nisbet etmek sevab ve adalettir. Eğer onların babalarının kim olduğunu bilmiyorsanız, o hâlde onlar dinde sizin kardeşleriniz olmakla beraber, dostlarınızdır da... Hata ettiklerinizde ise, size bir vebâl yoktur. Allah Teâlâ, kullarının geçmiş günahlarını mağrifet ve gelecekte merhamet eder.” (Ahzab, 4-5).
Ve lütfen sana hakaret etmiyorken sen de dinime hakaret etme.
Tümünü Göster