1. 1.
    0
    2014 ağustos ayının ortası, Berlin Duvarı ve çevresini gezdikten sonra akşama doğru hostele gitmek için bindiğim trenin beni, istasyonlarda durmaksızın kuzeye doğru zütürdüğünü görünce, başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü. Yanlışlıkla bindiğim tren, şehirlerarası bir trendi. Birkaç durak sonra ineceğim diye kapı önünde durup, oturmamıştım bile. En sondaki raylardan tren ilerlerken, geride bıraktığımız istasyonlara baka baka yaslandığım yerde, yere çömeldim. Başım ellerim arasında "Nereye gidiyorum acaba?" diye düşünürken, çaresiz telefonumu açıp, haritadan gprs ile treni takip etmeye başladım. Kuzeye Oranienburg’a doğru gidiyorduk. Biraz haritayı inceledikten sonra birden yüzümü bir gülümseme aldı. Oranienburg Sachsenhausen Toplama Kampı’na çok yakındı. Tren Oranienburg’a vardığında, Sachsenhausen’a gitmek için aktarma yapmam gerekiyordu. Görevli kontrolörün beni yönlendirmesinden sonra, eski ve küçük bir trene bindim. Beyaz tenli sarışın Almanların arasında numune gibi siyah saçlı, siyah sakallı bir ben vardım. Trende ileriye doğru oturmak için ilerlerken üzerimde garip bakışlar hissettim. Evet numune oluşumun da etkisi vardı ancak sonradan farkettim ki trenin içerisindeki biletmatiğin yanından öylece geçmişim. Tren ineceğim durağa geldiğinde dışarı adımımı attım ancak istasyon, yani platform alçaktı. Tıpkı filmlerdeki gibi... 2 basamaktan sonra yere indim. Tren hareket ettiğinde istasyonda benden başka hiç kimsenin olmadığını farkettim. Buraya istasyon bile denemezdi, zira yerler ot doluydu. Taşların arasından çimler fırlayıp her yeri yemyeşil yapmıştı. yanımda sadece bir yol vardı ve etraf ormandı. Issız bir yere gelmiştim ve hava kararmaya başlamıştı. Telefonu açtım, nereye doğru gitmem gerektiğine bakıp, o yöne doğru yürümeye başladım. Nihayetinde birkaç ev görmeye başlamıştım. Etraf orman ve biraz ev... burası bir kasabaydı. Tek tük insan görebiliyordum. Üzerimde rahatsız edici bakışlar vardı. sapsarı Almanların arasında bir Alman olmadığım çok belliydi. Hele de bu kasabada... Bakışların sebebini anlayabiliyordum. Köyünüzde sırt çantalı bir turist düşünün, sizin damın arkasındaki yoldan ormana doğru gidiyor. Bizim köyde olsa; Kimsin? Kime bakmıştın? Kime gidiyorsun? bir de bunun üstüne iki tarafında ortak bir dil bilmediğini düşünün. Evet durum tam da buydu. Kimdim? Nereye gidiyordum? Ne amaçla buradaydım? biri benimle konuşmaya çalışsa soruları cevapsız kalırdı. Avrupa'da da olsa köylerde ikinci bir dili herkes bilmez. Yol boyunca ilerledim. Sağ karşı kaldırımda bir kız muhtemelen anneannesini(anneanne tipi vardı) tekerlekli sandalyede zütürüyordu. Başka da insan yoktu. Yürüdüm yürüdüm... Bir viyadükten geçerken aşağıda akarsuyun kenarında balık tutan bir adam gördüm. Devam ettim yoluma.. Yol bitmek bilmiyordu. Asfalt kenarında, toprak bir bigiblet yolunda ilerliyordum. Sık çam ağaçları, yerlerde kozalaklar ve çok garip bir koku... Kampa ne zaman varacaktım ve ne zaman dönecektim? Bir yandan dönmeyi düşünüyordum ancak yürümeye devam ettim. Uzakta bir tabela gördüm. Karar verdim, o tabelaya kadar yürüyüp geri dönecektim. Tabelanın olduğu yere kadar yürüdüğümde aradığımı bulmuştum."Ölüm Marşı! Sachsenhausen Toplama Kampındaki esirler SS birlikleri tarafından ölüm yürüyüşüne zorlandı.Bu yürüyüşte 6000 kişi öldü. " Tabelada gördüğüm bu yazıdan sonra tarih zihnimde canlandı.Bu orman, ağaçlar, çığlıklar, kurşun, esir, açlık, savaş, ölüm... Ormanın derinlerine doğru giden bir yol tam da önümde duruyordu. Yol ağzında bir araç bariyeri yanında da bir küçük tabela "girilmesi yasak bölge" Oysa bu tabela ve bariyerden başka hiçbir engel konmamıştı. Ne bir duvar, ne de bir tel örgü... Yabancı bir ülkenin, geçmişi çok kanlı ormanında bir başımaydım. Sırt çantam, ben ve karşı konulamaz tarih merakım. Olduğum yerde bir daire çizdim ve etrafıma baktım. Kimse yoktu. Daha fazla düşünmeden bariyerin yanından geçtim ve yürümeye başladım. Git gide asfaltlı yoldan uzaklaşıyordum. Yürüdükçe yürüdüm. Binlerce SS askerinin ve savaş esirinin iz bıraktığı bu ormanda ağaçlar bile nizamiydi. Ara ara ağaç sıralarının arasında boşluk olduğunu farkettim. Her boşluktan sonra da, yere gömülü tıpkı mezartaşı gibi bir taş ve üstünde numaralar vardı. Orman mıntıka şeklinde bölünmüştü. Her mıntıkanın bir numarası vardı. Bir an yürüdüğüm yerden sağa veya sola sapmayı düşündüm. Geriye baktığımda yolu artık göremiyordum ve burada her yer birbirine benziyordu. Bu düşüncemden vazgeçtim zira kaybolmak ayrı bir problem, nazilerin esirler için kurduğu eski bir mayına denk gelmek ise bambaşka bir problemdi. Yürümeye devam ediyordum tam olarak aradığım kampın olduğu yer, yani bir kaç beton yapı.. Yürürken savaş yıllarından kareler gözlerimin önünden film şeridi gibi geçiyordu. Şu ağaçların arasından kaçmaya çalışan bir esir! Onu kovalayan nazi askerleri.. "Stopp! Ich werde dich erschießen! Fangen!" Birbirine selam veren nazi askerleri "Heil Hitler" .. Kurşunlardan parçalanmış cesetler, kan ve ceset kokusunu bastırmaya çalışan ağaçlar, ailesi gözü önünde vurulanlar, bir arkadaşı, dostu, kardeşi.. Beraberindeki çığlıklar... Tüm bunları adeta yaşıyordum. Kokuyu bile hissedebiliyordum. Birden bir ses duydum. Yürümeyi durdurdum. Sesi tekrar bekledim. Bir hınzır sesi olağanca şiddetiyle yükseliyordu. Bu bana doğru yaklaştığının habercisiydi. En yakında tırmanacak bir ağaç bile yoktu. Çam ağaçları tırmanmak için çok zor bir ağaçtı. Geriye döndüm ve geldiğim yolu yürümeye başladım. Sırt çantamla çok da hızlı koşamazdım. iyice ürpermiştim. Nihayet asfalt yola kadar gelmiştim. Tekrar geri dönsem ve o kampı görsem mi diye düşündüm, ancak batmak üzere olan güneş bana cevabımı vermişti. Geri dönmeye başladım. Bir ara çok güzel mavi renkli bir ev gördüm. Fotoğraf makinemi çıkarıp çekmeye yeltendim ancak objektiften baktığımda, fotoğrafını çekeceğim evin perdesi aralanmış orta yaşlı bir alman bana bakıyordu. Öylece.. Fotoğrafı çekmeyip yoluma devam ettim. istasyona geldiğimde trenin ne zaman geçeceğini bilmiyordum. Otobüs durağı gibi tek bir durak vardı ve eskiydi zaten. Benden başka da kimse yoktu yine. Yattım öylece durağa, bugün yaşadıklarımı ve bir daha buraya ne zaman geleceğimi düşünüyordum ve tabi rotamda bulunan sıradaki şehri... Sachsenhausen mı? Kimbilir belki bir gün...
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster