+3
Part 2
Bir çığlıkla uyandım. Hayır, bir çığlıkla değil; onlarca, yüzlerce çığlıkla. Bu kadar çabuk mu? Hayır, olamaz. Bu mümkün değil. Nasıl mümkün olabilir ki? Daha birkaç gün önce başlamıştı salgın. Anlaşılan tahmin ettiğimden daha hızlı yayılmış. Perdeyi hafifçe aralayarak dışarıya bir göz atmaya karar verdim ve bu kararımdan pimanlık duymam birkaç saniyemialdı. Sokak tıpkı bir mezbaha gibiydi, insan mezbahası gibi. Her yerdeydiler; arabaların üzerinde, bahçelerde, apartman girişlerinde, çöp konteynırlarında, yolda, çalılıklarda vs. Kısaca aklınıza gelebilecek her yerde. Benim yerimde bir başkası olsaydı eminim ki ilk işi polisi veya tanıdıklarını aramak olurdu. Ama çok şükür, ben başkası değilim. Düşündüğüm ilk şey buradan nasıl çıkabileceğim oldu. Şu haliyle ön kapıdan kaçmaya çalışmak -her ne kadar normal bir insana kıyasla aşırı güçlü olsam da- intihardan başka bir şey olmazdı. Düşün. Galiba bir yol buldum. Aynı anda bahçe kapısından gelen ses dikkatimi dağıttı. Pencerenin önüne gelip az önce yaptığım gibi yalnızca perdeyi hafifçe çektim. Anladığım kadarıyla az önce beni görmüşler. Bahçe kapıma dayanan 10-15 - ben onlara böyle diyorum, siz zombi diyebilirsiniz - ölüyü gördükten sonra burada daha fazla kalamayacağımı tespit etmem çok kısa bir zaman diliminde gerçekleşti. Bu yüzden hemen az önce düşündüğüm planı uygulamaya koydum. Ama önce buzdolabındakilerden 1-2 tane yol azığı olarak aldım. Ardından banyoya geçerek oradan tavan arasına, tavan arasından da çatıya çıktım. Çatıdan bakılınca her şey daha net anlaşılıyordu. Dünyanın sonu gelmişti. Nitekim dünyanın sonu gelse de benim ölmeye hiç niyetim yoktu. Ne yapıp edip kurtulacaktım bu işten, bu yüzden hemen kendime bir kaçış güzergâhı belirledim. Planım şöyleydi: Evimin duvarlarından yola kadar yürüyecek ardından yoldan markete kadar koşacaktım, markette yaşayanlar olabilirdi. Ve benim onlara ihtiyacım olacak. Neden diye soracak olursanız; burdan kurtulmak için kesinlikle bir araca ihtiyacım olacak ve ne yazık ki araba kullanmayı bilmiyorum.