0
her şey ben doğduğum esnada babamın tak yemesi sebebiyle başladı. hilmi amcanın kızı derya ile birkaç gün arayla doğmuşuz ve babamın "gel şunları beşik kertmesi yapalım." demesiyle derya benim alınyazım olmuş.
gel zaman git zaman büyüdük ve evlilik çağımız geldi. bu arada biz ilkokuldayken hilmi amcanının tayini çıkmıştı ve izmir'e taşınmışlardı. bayramdan bayrama telefon görüşmelerimiz oluyordu o kadar. zaten hilmi amca bu beşik kertmesi olayını çoktan unutmuştu. hatta biz bile unutmuştuk da babamın dışında bunu dillendiren yoktu.
birkaç gün önce babam beni kenara çekip sordu:
- naber la keranacı, kamışa su yürüyor mu?
- su ne kelime babacım baraj oldu baraj! barajın kapaklarını açmasam her tarafı su basar.
- yok mu manita peki?
- tık yok amk. gökten am yağsa bana yannan isabet eder.
- beşik kertmeni hatırlıyor musun? derya.. onu alalım sana.
- pazardan mal mı alıyoruz baba? kadını metalaştıran ataerkil toplum yapısını reddediyorum.
- kes lan dürzü! bunları ekşi sözlük'teki karılara yaz. burda para etmeyen söylemler geliştirme.
- sen de söylem geliştirmek falan, hayırdır baba ne ayaksın?
- bağlamdan uzaklaştığımızın farkında mısın yavrum? gel bu konuyu kahvelerimizi yudumlarken konuşalım.
- doğru söyle baba ekşi sözlük'te hesabın var mı senin de?
- henüz çaylağım oğlum. neyse onu daha sonra ele alırız.
salona geçtik ve sohbet etmeye başladık. daha sonra annem de geldi ve derya konusunu ona da açtık. babamın ısrarına dayanamayan annem peki dedi ve hilmi amcaları aradık. babam beşik kertmesi konusunu açmadı. sadece ziyaret etmek istediğimizi söyledi ve atladık uçağa izmir'e gittik. hilmi amca ve kızları derya ve handan bizi karşıladılar. derya'yı o an uzun yıllar sonra ilk kez görüyordum ve şok oldum. kardeşi handan muhteşem bir güzelliğe sahipti ama derya tam bir hayal kırıklığıydı. bunlar nasıl kardeşler böyle dedim ve hep birlikte hilmi amcaların evine gittik. bu arada biz beşik kertmesi olayını anlatmamıştık ama annem gizlice derya'nın annesi zeynep teyzeye konuyu açmış. o da kızlarına anlatmış.
eve geçtik ve sohbet etmeye başladık. derya dişlek ağzıyla gülümsüyor, bir an olsun yanımdan ayrılmıyordu. keşke dedim kendi kendime, handan'la beşik kertmesi olsaydım. moralim bozuktu ve iştahım kesilmişti. hayal kırıklığımı zor gizliyordum. bir ara babamı kenara çekip, bu beşik kertmesi olayını hiç açmamasını isteyecektim ama babamın keyfi yerindeydi. oysa handan için nelerimi vermezdim ki...
ikinci gün kahvaltıda babam hilmi amcaya beşik kertmesi meselesini açtı ve "gel hilmi şu çocuklara söz keselim." dedi. derya o kadar mutluydu ki.. ben ise sıkıntılı bir halde üzgün bir şekilde oturuyordum. handan bir salkım üzümü bana uzattı. "üzüm yesene enişte ferahlarsın." dedi.
aileler anlaşmış, derya ise mutluluktan uçuyordu. akşam oldu, yatma vakti geldi. benim uyuduğum oda handan ve derya'nın birlikte uyuduğu odanın yanındaydı. sıçmak için yataktan kalktığımda kızların odasından sesler geliyordu. kulak kabarttığımda adeta şok içindeydim. meğer handan'ı bana derya diye kakalayacaklarmış. birbirlerine, aman bu sırrımız ortaya çıkmasın diye sıkı sıkı tembihliyorlardı. üstelik hilmi amca ve zeynep teyze de bu kumpasa dahil olmuş. evde kalmış kızlarını bana itelemek için bu hain planı yapmışlar. gece gözüme uyku girmedi o sinirle. sabahı zor ettim ve hilmi amcanın karşısına dikildim. "ayıp ayıp senin bu yaptığın. baba sen de gel bak oğluna nasıl bir tuzak kurmuş bu huur çocukları." dedim ve tüm olanları anlattım. hilmi ve ailesi yerin dibine girdi. olay bu sabah bornova civarında yaşandı. rezaleti ben çıkardım.