+49
-1
*
yine durduk yere laf yemiştim amk,
bu adam bunu yapmaktan vazgeçmiyordu.
sonra içeri geçti.
odadan odaya giriyordu.
merakla necati amcaya bakıyordum.
bi 10 dk kadar arandı.
ama bulamadı aradığı şeyi.
yanıma geldi tekrar.
-içeri gel. dedi
-ne için amca. dedim
-yardım etmen lazım. dedi
-ederim tabi. diyerek çıkarttım ayakkabıları.
girdim içeri.
-ne yapıyoruz amca. dedim
-aradığım şeyi bulmama yardım edeceksin. dedi
-ne arıyorsun ki. dedim
-aradığım şeyi. dedi
"çok büyük ihtimalle yine taşağa sarılıyorsun ömer" dedim içimden.
-ne yani, aradığın şeyi mi arıyoruz. dedim
-evet. dedi ciddi bir şekilde.
"yaşına başına bakmadan benle taşak geçiyor" diye düşündüm.
ama gerçek farklıydı.
-necati amca kızma ama harbiden anlamadım. dedim
-kafan az çalışıyor galiba. dedi
-evet. dedim uzatmamak için.
ama aklıma bi şey gelmişti.
-dur 1 dakika, şimdi anladım galiba, sen ne aradığını unuttun ve o yüzden aradığın şeyi bulmamı istiyorsun di mi. dedim
neredeyse 90 yaşındaki adam çocuksu bir mahcubiyetle baktı bana.
utanmıştı.
onu utandırdığım için ben de kendime kızmıştım.
ama geç de olsa anlamıştım.
necati amca o yüzden ne aradığını söylemiyor, o yüzden ben sordukça sinirleniyordu.
geçen seferinde merdivenleri deli gibi tırmanan adam şimdi o yüzden merdivenelere oturup oturduğu yerde uyuyakalıyordu.
zaten çok büyük ihtimalle de dinlenmek için değil, neden yukarı çıktığını düşünmek için durmuş, düşünürken de uyumuştu.
taşlar şimdi yerine oturuyordu.
cevap vermedi necati amca.
ben de onu daha fazla utandırmamak için başka hiç bir şey sormadım, bu konuyu da bi daha açmadım.
onunla beraber ben de aranmaya başlamıştım.
odalara giriyorduk tek tek.
eski koltukların aralarına, altlarına, vitrindeki gözlere falan bakıyordum.
gördüğüm ilginç şeyleri soruyordum "bu mu" diye necati amcaya.
sehpanın üzerinde duran "longines" marka saate takıldı gözüm.
-bu mu. diye sordum.
-değil ama getir takayım koluma, ben de bunu arıyorum kaç zamandır. dedi sehpanın üzerinde duran saat için.
ama artık şaşırmıyordum, necati amcaya alışmaya başlamıştım, ilginç bir şekilde de verdiği her emre hiç itiraz etmeden itaat ediyordum.
dolaplara, çekmecelere bakmaya sürekli "bu mu" diye sormaya devam ediyordum.
bakmadığımız tek bir oda kalmıştı.