+15
Şehrin soğuğundan kaçarken teybi açtım ve çalışan bir radyo kanalı bulmak için frekansları taradım. Umduğum gibi bir kanal bulamadım ve cd çaları açtım. Şansa bak ki; ilk parça “Ankara’nın Bağları” çıktı. Her ne kadar Ankaralı olmayan bu şarkıcıların yaptığı “Ankara” şarkılarını sevmesem de şehri terk ederken elvedamı bu şekilde yapmak istedim.
Şehir merkezinden uzaklaşırken, yapılar yavaşça seyrekleşti ve yerini bozkır aldı. Otoyolun çevresinde yerleşime dair bir belirti yoktu; seyrek ağaçlar ve uzaklarda yükselen dağlar tek manzaraydı. Yolun bir çok yerinde terk edilmiş araçlar mevcuttu. Ara ara durup bu araçları kurcalayıp işime yarar şeyleri topluyordum. Ve tabii ki; araçta sıkışan zombiler, kolay av oluyordu. Yoluma çıkanlar ise aracı kasise çıkmış gibi sarsıyordu sadece.
Otoyoldan ayrılan yola sapıp güneye doğru bir süre yol aldım. Asfalt yoldan toprak yola geldim. ileride bir köyün olduğunu fark edip, bir cesaret ile aracımı köye sürdüm. Dikkatli bir şekilde yavaşlayıp köye girdim ve her an olabilecek bir zombi saldırısına karşı tetikte bekledim. Köy tahminimden daha sessiz ve sakindi. Sessiz demek, genel kanıya göre başa bela demekti…