+4
Bulutlar…soğuktu kendimi salmıştım serin ve huzurlu bir şekilde gökyüzünü izliyordum sessiz hafif rüzgarın etkisiyle vücudumun gıdıklanması ,balıklar ayağımın altında dans ediyormuş hissi , aklımda Mirindanın masum gülüşü böyle huzurlu bir şekilde hayaller kurarken annem Adorenin sesiyle hayallerim güneşin batışı gibi batmıştı, tekrardan normal yaşantıma dönmem lazımdı çok fazla hayal kurarak vakit harcıyordum. bu arada annemi unuttum sahi ne diyordu annem ,kendimi suyun içinde hafif toplayarak arkamı döndüm ve annem biraz kızmış olmalıki ellerini beline koymuş gelmemi bekliyordu daha sahile adımımı atar atmaz’’Taurin ! ustan her yerde seni arıyor, yapılacak bir sürü iş var ve bu tembel sürtükle uğraşmaktan bıktım diye gelip bana çatıyor’’ annemin bir süre daha konuşmalarını hissiz bir şekilde dinledikten sonra ‘’peki’’ deyip köyün yolunu tuttum daha köyün girişindeyken Marsilionun sesini duymuştum ‘’lanet olası köpek ,hoşt amk iti hoşt’’ köyümüzün itiyle dalaşıyor olmalıydı,bu arada marsilioda bahsedeyim kendisi uzun yıllar demircilik yapmış ve bir çok filozoftan eğitim almış bilgin ve kültürlü bir adamdı , bir çok savaşa katılmış ve en son girdiği muharebede sol el parmaklarını kaybetmiş ve huzuru bu topraklarda bulmuş. Banada 10 yaşımdan beri savaş sanatı ve felsefe dersleri veriyor , savaş sanatında gösterdiğim başarıyı ne yazık ki felsefede gösterememiştim.bu yüzden ustamla aramda pek iyi değildi ama yıllar sonra fark ettiği kalın kafalılığıma sinirlensede bunca yıllık emeklerim boşuna gitmesin diye savaş sanatı üzerinde eğitimlerimize devam ediyorduk. yanına gittiğimde beni görür görmez elindeki değneğini havaya kaldırıp vurması bir oldu bende hıncını artırmamak için kendimi serbest bıraktım ,hıncını aldıkdan sonra ‘’ot kafa sabahtan beri seni arıyorum nerdesin hem ocaktaki işler hem senin derslerin ömrümü yediniz’’ diye hayıflandıktan sonra biraz rahatlamak amaçlı sandalye oturdu ve derin nefes aldıktan sonra ‘’bugün senin ki geldi, buralarda saf saf dolandı seni arıyor olmalıydı. bana saçma sapan bi kaç uyduruktan bişeyler sordu gitti içeride misin diye bakmış olmalı’’ ‘’hay ağzını yiyim moruk diyip bunun anınlından öpüp ocaktan çıktım koşarak Mirindagilin çiftliğine doğru gittim. Mirinda bir çiftlik öteden tanınacak kadar güzeldi, yavaşça hafif çamurlu yollardan yanına hızla gittim beni fark edince doğruldu ve yüzüne o masum tebessümü almıştı yine ,kalbim her adımda bir öncekinden daha hızlı atıyordu. yanına gittiğimde’’ heyy sarı oğlan nerelerdesin ,bugün gelmeyince başına bişey geldi sandım ’’ ben ağzından çıkan kelimelerin raks edişini izlerken bana ‘’iyi misin şiitt’’diye el yapmasıyla irkildim –hee evet evet iyiyim ,bugün sadece biraz kendimi dinlendirmek için plajdaydım zaten fazlada duramadım marsilio pekde hoş karşılamadı zaten bende artık sıkıldım bu basit ve sıkıcı hayattan o yüzden bu sıralar bayağı dalıyorum. +hemde ne dalma deli oğlan kendine gel bu sıkıcı hayat bizim kaderimiz zevk almaya çalış +hayır bu bizim kaderimiz falan değil biz kaderimiz olarak görüyoruz , amaaan gibtir et naptın bugün günün nasıl geçti. Gibi basit sorulardan sonra muhabettin birazda ilerlemesi üzere mirandanında bana boş olmadığını hissettim.ama artık burada fazla duramazdım buraya gelen tüccarlardan dünyanın farklı yerlerindeki hikayeleri dinlemekten bıktım artık yaşayıp görmem lazımdı uzun eğtimlerden sonra farklı uygarlıklarda birilerinin dikkatini çekerim diye düşünüyordum. akşam ay ışığında evime dönerken işte tüm hayatımı değiştirecek o anı yavaşça izlemiştimmirindagilin evi köyün biraz dışındaydı ve köye hakim bir bakış açısı vardı şuan tam karşıki tepede küçük ışıklar ve bi topluluk vardı olayları tam anlayamıyordum bu saatlerde burası ıssız ve sakin olurdu köy halkının bu saatte orda ne işi vardı gibi düşünceler içindeyken havada parıl parıl yanarak giden okun bizim eve düşüşünü uzaktan izlemiştim ve bir anda bağırışma sesleri köyüme gözümün önünde delice ok atılıyordu ,yapacak birşeyim yoktu bi kaçkez hamle yaptım ileri doğru ama köy çoktan alev almıştı. evim cayır cayır yanıyor ben ise çaresizdim annemin evden çıkmasını bekliyordum ama annem o evden hiç çıkmadı ve babam evden kaçtığından beri annemin acısı o evi her geçen gün yakmıştı şuan sadece yıllarca bu anı beklemiş gibi evin içinde sessizce öldüğünü düşünüyorum. köye gidemedim bir anda o tepenin arkasından 20-30 kişilik grup köye koşarak gidiyordu oraya gitseydim büyük ihtimalle delik deşik ederlerdi çok profesyonel davranıyorlardı .bu sırada ocaktan çıkan marsilionun hafif topallayarak arka bahçeden kaçmaya çalıştığı gözüme ilişti ,etraf köyün ateşiyle apaydınlıktı ve marsilioyu fark etmeleri çok uzun sürmedi marsilio sırtından yediği okla dümdüz bahçeye serilmişti benimse bu köyde fazla birşeyim kalmamıştı annem sessizce ölmüş marsilio gözümün önünde ölmüştü ve beni fark etmeleri an meselesiydiarkamı dönüp koşarak çamurlu yoldan dönüp büyük otların arasına daldım ben daha dönerken bağırışma seslerini duyan mirinda ve ailesi bana doğru geliyorlardı –bayım lütfen dönün orası çok tehlikeli köyümüzü kaybettik zaten ateştende anlamış olmalısınız ,lüfen ailenizi tehlikeye atacak bişey yapmayın ,benimle gelin bayım .desemde mirindanın babası normal bi insan değildi elindeki kılıcıyla ileri atılarak gidiyordu gitmeyin desemde o büyük çınarın dibine gittiğinde göğsünün ortasına yediği okla büyük çınarın dibine yığılmıştı mirandanın çığlıkları babasının yanına gitmek isteyişini engellemem herşey hayal gibiydi annesinede yalvararak mirindanın babasını orda bırakıp kaçmaya başladık. mirindaya ve annesine -çabuk evden işimize yarayacak birşeyler alın burdan gideceğiz hızlı olun fazla vaktimiz yok dedim ,bunun üzerine köyden çoluk çocuk sesleri geliyordu ,kimdi bunlar ? barbar? Hayır barbarlar bukadar prof olamazlar ya neydi bunlar kimdi? Bu küçük tartışmadan sonra mirinda ve annesi gelmişti ,elimizi hızlı tutup ormana doğru koşmaya başlamıştık.biz ormanın içinde biraz ilerlediğimizde mirindagilin evi ve onun gibi köyden hafif uzaklıktaki evlere o gecenin aydınlığını bir anda bozan ateşli oklardan atmışlardı ,mirinda gözleri yaşlı annesine sarılmış, annesinin gözlerinde hafif bir umut ışığı arıyordu ama herşey bitmişti. Hafif bozkırlık bir alana çıktığımızda aradan 1 haftaya yakın bir zaman geçmişti erzak neredeyse tükenmiş ,mirindanın babasının yay ve oku almamıza rağmen etrafta pekte hayvan yoktu .bayağı perişan olmuş haldeydik .ama vakit yılma vakti değil tez vakitte yeni yaşanacak bir yer bulma vaktiydi. uzun uzun yürüdükten sonra uzakta yerleşim yerine benzer 2-3 evli bir çiftlik gibi bir şey vardı. tekin miydi emin değildik ama mirindanın ve annesinin haline bakınca başka şansımız yoktu. kıyafetlerimiz yırtık bi şekilde bi kaç parçası geride kalmış neredeyse sürünür halde kapının önüne geldiğimizde bizi yaşlı bir adam karşıladı. hafif sakallı tontoş bir dedeydi.