0
Normalde bu tür sorulara "Haklıymışsın kardeş, namaz kılmaya gidiyorum" diye ironik, taşkala bir cevap verirdim ama bakıyoum siz bunları ciddi ciddi soruyorsunuz.
Bu tür bir soru tıpkı "Aklın var mı, varsa göster!" argümanı gibi doğruluk ile gerçekliğin birbirine karıştırılmasından doğar. Elmayı oluşturan atomlar gerçektir; zihne, bilince, bir bedenin algılayışına bağlı olmadan vardır. Fakat; tat, renk, yumuşaklık gibi kavramlar gerçek değildir, doğrudur. Bunların varolması için bir zihne, bedene, algılanmaya ihtiyaçları vardır. Algılanmadıkları sürece yokturlar.
Felsefe ile ilgili olmayan kesim için gerçeklik ve doğruluk arasındaki farktan bahsedeyim biraz. Gerçek; olan şeyler, dış dünyada varolan somut şeylerdir. Örneğin yolda giderken ayağınız bir taşa takıldı, taşın sert olduğunu hissettiniz diye varsayalım. Taş gerçektir. Taş atomlar bütünüdür ve dış dünyada bir bilincin algılamasına ihtiyaç duymadan vardır. Fakat bu taşa yüklediğimiz özellikler "gerçek" kategorisine girmez.
Mesela bu taşın sert olduğunu hissettiğimizde, sert aslında var değildir. Sertlik kavramı, sizin zihninizin ve bedeninizin oluşturduğu bir üründür. Sertlik, sizin deneyiminize bağlı olarak doğrudur, ama gerçek değildir. Taşın rengi size göre grimsi olabilir ama bu renk sadece siz öyle algılıyorsunuz diye bu şekildedir. Örneğin sizin grimsi olarak algıladığınız rengi ben sizin kategorinizdeki sarı olarak algılıyor olabilirim. Yani sizin kategorinizdeki sarı benim kategorimdeki griye eşdeğer olur. Bu rengin ne olduğu göreceli bir kavramdır ve herkes için bir değildir. Eğer renkleri algılayan bir vücuda sahip olmasaydınız, taşın rengi olmayacaktı. Doğrular, kişilerin algılayışına göre değişir.
Populer bir soru vardır hani "Bir ormanda ağaç devrilse, ama ağacın devrildiğini duyacak kimse olmasa... Orada ses çıkar mı?" diye. Tam da doğruluk ve gerçeklik arasındaki fark üzerine kurulu bir sorudur bu. Bu sorunun cevabı, açıkça "Hayr, ses çıkmaz!" olmalıdır. Ses, canlıların işitme aygıtları tarafından algılanabilen basınç değişimidir. Eğer ortamda sesi algılayacak kimse yoksa ses de olmaz. Ses ancak onu algılayabilen bir şey varsa varolabilir.
Ağaç devrilirse ses çıkmaz, sadece uzay-zamanda gezinen dalgalar olacaktır. Bu açıklamayı dikkate alırsak "Dalgalar gerçektir. Uzay ve zamanda, nesnelerden bağımsız olarak vardır. Fakat ses canlıların algıladığı özel bir durumdur. Ses gerçek değil doğru kabul edilir" açıklamasını çıkarabiliriz.
Mesela biz bu dalgaları "duyma" olarak algılıyoruz. Işık dalgalarını ise "görme" oalrak algılıyoruz. Çünkü bu şekilde evrim geçirdik. Algılarımız; evrim sürecimizin ürünleri olarak oluştular. Peki ya tüm canlılar bu şekilde oluşmak zorunda mıdır? Elbette hayır. Evrenin ücra köşesindeki unutulmuş bir gezegende bizim ses dalgası dediğimiz dalgaları görmek için kullanan, bizim ışık dalgaları dediğimiz dalgaları işitmek için kullanan canlılar elbette olabilir. Tabi onların algılarına göre isimleri de değiştirmek gerekecektir. Her neyse, bu durumda bizim ses olarak işittiğimiz şeyleri onlar görüntü olarak algılayabilirler. Bu durumu dikkate alırsak bizim nesnelere yüklediğimiz anlamlar sadece zihinde varolurlar ve bir gerçeklikleri yoktur. Ses dalgaları "duyulabilme" yeteneğine sahip değildir, "duyma yeteneği"ne sahip olan bedenimizdir.
Aynı şekilde elmanın tadı, kokusu, rengi gerçek değildir. Ancak doğru kategorisine girebilirler. Bizim bedenimiz, elmayı ekşi ve ya tatlı olarak algılayacak şekilde evrimleşmiştir. Bizim algılarımız ise yalnızca bizim doğrularımızdır. Oysa atomlar bütünü olan elmanın, ne tadı vardır, ne kokusu... Elma gerçektir, gerçekliktir; elmaya yüklediğimiz nitelikler ise doğrulardır. Bu tür özellikler ancak ve ancak bir algılayan olduğu zaman varolabilen, zihne bağlı, bilinç dışında varolmayan kavramlardır.
Tümünü Göster