+3
Boyumuza anlatılagelen, çocukken kulağıma fısıldanan bu varoluş kavgasını, yaşama direnişini bu şecere-i Türki'yi burada sizlerle paylaşmanın vakti geldi.
Asırlar evvel büyük kıtlığın vurduğu Orta Asya'da toprağın, suların, sürülerin, kurtların durulduğu gibi savaşlar da uzun süre durulmuştu. Bu sebeple kalkanları çadırların yanlarına dizen adamlar mızraklarla boş boş oynayıp dururken mızrağın aynı zamanda bir ölçü birimi de olabileceğini bulmuşlar, o sevinçle aralarında şaman danslarına başlamış ve bir küçük şenlik havası oluşturmuşlardı. Kadınlar yorulan erlerine içkiler sunmak için yerde yatan kalkanları fark edip kadehleri onun üstünde taşıyınca tepsinin de atasını bulmuş oluyorlardı. Asya soğuklarla vurulurken bozkırın o sert adamları bugünün Konya, Sivas, Yozgat ve Çorum gibi insanlarının temelini atıyordu.
Çinli ördüğü duvarın arkasında o zaman bilmediğimiz adıyla ekvatoral iklimin çizgisinin üstüne çıkıp rahatlıktan esneye esneye gözlerini daha da yana çekiyordu; Tunguzlar domuza, çakala sarmış neredeyse s.çtığını yiyecek duruma gelmişti. Atlar eyice zayıflamış hızlı da gitse yavaş da gitse b.ku düşmeyecek seviyede, havada asılı kalır olmuştu.
O sırada Anadolu'nun Urum kızları vurum vurum vurdurarak sahil kesimlerinde Akdeniz Akşamları adlı bir türküyü bulmaya çalışarak geziyor, Arap tüccarlar ise radarları açık adeta bir sırtlan gibi azıtan kızları yakalayıp köle olarak Dünyanın En Güzel Arabistanı olan kerbin evlerine zütürüyorlardı. Avrupa'dan gelen rivayet odur ki sokağın ortasına sıçan, kilisenin toprak testilerine işeyen ve 'Çanlar bizim için çalıyor!' diye bağırıp kahkahalar atan deliler çüklerinden ateşe veriliyordu.
Büyük dedelerimden verdiği sözden dönmemesiyle bilinen, 'Sözüm gideceğine zütüm gitsin.' sözünü bulmuş olan Deli sıfatlı Alpar, açlıktan bir gece Çin sınır pazarlarına kadar gitmiş ve kandırmak istediği Çinli bir satıcıdan kalkanı ve mızrağı karşılığı yiyecek almış birazını kurtlar için ıssızlarda bırakmış geri dönüyordu. O obaya girerken, güneş bir mızrak boyu yükselmişti bile. Obanın sevincine şaşırmış, mızrakları yerde saplı, kalkanların üstünde devrik kadehleri görünce çileden çıkmış, onu mızrak ve kalkansız gören obadaşları onunla alay edince kunduz tipli Çinli tarafından dolandırıldığını düşünmüş ve 'Hay sıçayım böyle işe... ' deyivermişti ve bilmeden bir nesile o kutlu buyruğunu salıvermişti.