1. 8076.
    +1
    uzun süredir aklımda var olan tanımlamaların takımı. hepsini toparlayamayacağımın farkındayım ama bir yerlerden başlamak gerekiyor;

    talihsizce kaybettiğinde, başkaları karaları bağlarken daha çok bağlanıyorum. basit bir arabesk söylem değil bu,kendimi daha ait hissediyorum beşiktaş'a böyle zamanlarda. eminim çoğumuz böyleyiz, peki neden böyle?

    - beşiktaş yağmurlu bir günde yürüyerek işine gitmeye çalışırken hayvanat gibi hızlı giden arabaların sıçrattığı suyla pantolonu berbat olduktan sonra hasgibtir be! diye sövüp ardından o haliyle yürümeye devam eden bir adam.

    - iddaa'da 100 misli kupon yapıp 90+4'de yenen gibko bir gol yüzünden milyarları kaçıran bir kumarbaz.

    - deli gibi çalıştığı sınava girince aklındaki her şeyi unutan şaşkın bir çocuk.

    - başarısı hep daha az takdir edilen bir ağabey, şımarık kardeşlerinin uzağında ve vakur. hep günah keçisi.

    - bir yarışmayı kazandığının sevinciyle havalara sıçrarken aslında yedek talihli olduğunu öğrenen adam...

    - karadeniz'de gemileri de batsa hayatta olduğuna şükredip rakı masasında güleç yüzüyle muhabbeti körükleyen bir kaptan.

    evet, umut sarıkaya tarzı mutsuzluk tanımları gibi geliyor ama cidden değil. beşiktaş, saniyeler içinde bir telefon kulübesinde dönüşümünü tamamlayarak şehri kötülerden kurtaran superman değil, olsa olsa ağaçta mahsur kalmış bir kediyi kurtarmak için çocukluğundan sonra ilk kez tırmanma aksiyonuna girişen kalbi tertemiz hafif göbekli bir ağabey.

    o yüzden biz beşiktaşlıyız. kahramanlığa, görkeme, zafere meraklılar ise sarı ışıklar altındalar. bu yüzden beşiktaş güzel...

    not: yanlış anlaşılma olmasın, kaybetmeye mahkum bir kulüpten bahsetmiyorum. bu takım şampiyonlar ligi kupasını da kazansa doğası aynı kalacaktır.**

    benim eyyorlamam bu kadar.

    kartalsözlük' forzaquilla'dan alıntı
    ···
   tümünü göster