0
...
"gözaltı: herkesin tutuklama ile karıştırdığı bir konu bu. gözaltı dizilerde “geceyi nezarette geçireceksin” denilen şey aslında. karakolda kalıyorsunuz. niye? çünkü savcı diyor ki, “bu adam kaçabilir, suç işleyebilir, delil karartabilir. sen bunu tut.” savcı bunu demeyebilir mi? evet demeyebilir. “ifadesini al, serbest bırak” der. gözaltı süresi 1 gündür. eğer örgütlü suç ise, en fazla 3 güne kadar uzatılabilir. bundan sonra kişinin savcı karşısına çıkarılması gerekir. aksi halde hukuksuzluk olur, polisler suç işlemiş sayılır. kişi gözaltına girerken hastahaneye zütürülür. oradan çıkarılırken de gene hastahaneye zütürülür. böylece, polisin sizi gözaltında dövmesini engellemek istenir. çünkü raporların ilkinde sağlam, ikincisinde dayak yemiş haldeyseniz anlaşılır ki bunu polis yapmış.
arama: bu da polisin sizi, evinizi, üstünüzü, başınızı arayabilmesi meselesi. polis yine bunu savcı derse yapar. bunlardan bazıları için (ev araması vb.) hakimden izin alınması gerekir. eğer hakime ulaşılamıyorsa (aradık açmadı) savcıya sorar polis.
şimdi gördüğünüz üzere sistem şöyle işliyor. savcı polise yap diyor, polis yapıyor.
peki bu niye böyle? polisi bir hukukçu denetlesin diye aslında. polis sayısı çok fazla ama pek azı hukuk eğitimi almış. hal böyle olunca bir sürü yanlış yapabiliyorlar, dahası suç işleyebiliyorlar. ama savcı denetleyince bu oran bayağı düşüyor. çünkü talimatı veren savcı da topun ağzında olduğundan, polisin her canını istediğini yapmasına izin vermiyor. ve bütün işlemler kayıt altına alınıyor. avukat da dosyayı rahat takip ediyor. çünkü muhatabı savcı.
bu sistemi size örnekle açıklayayım bir de.
karakterimiz ayşe bir eyleme katılmıştır. bu eylemde polisler onun suç işlediğini düşünerek yakalar (yakalama). ardından polisler savcıyı arar. savcı ne diyebilir? serbest bırak, ifadesini al bırak, ya da gözaltına al. polis de bu üçünden birini yapar. bu arada üstünü aramak isterse gene savcıya sorar. savcı der ki ara ya da arama. polis duruma göre ayşe'yi ya bırakır, ya karakola zütürmek zorundadır. başka bir şey yapamaz.
sistem kısa bir özetle bu.
şimdi yeni tasarı şunu diyor.
polis karakterimiz ayşe'yi eylemde gördü. artık onu yakalayabilir, sokak ortasında bekletebilir, yahut olaydan uzaklaştırabilir. ayrıca isterse savcı'ya hiç haber vermeden, 48 saat kendisi gözaltında tutabilir.
e yani dediğinizi duyar gibiyim?
yanisi şu dostlar,
diyelim ki eylemle meylemle hiç alakanız bile yok. kadıköy'de bira içiyordunuz, polis eylem yapan grupla birbirine girdi. sizi de arada yakaladılar. takarlar bileğinize kelepçeyi, dikerler sokak ortasında. ya da olay yerinden uzaklaştırabilirler. nereye zütürebilirler, bu belli değil. isterse gider, ormana zütürür ve orada bırakır sizi. yani siz bira içtiğiniz bir akşam kendinizi ormanın ortasında bulabilirsiniz.
hadi bu örneği daha da ileri zütürelim.
biz eylemlerde kızları taciz eden, onlara laf atan polislerin olduğunu biliyoruz. diyelim ki kafadar polisler kadınları aldı eylemden. zütürdüler ormana. bıraktık diye tutanak düzenlediler. fakat bırakmadılar ve tecavüz ettiler. ya da dövdüler. bunu kim kontrol edebilecek. belli değil. e gözaltındaki gibi bu kişiler hastahaneye de zütürülmüyorlar zaten. polis dedi ki, valla ben aldığımda dayak yemişti, ben bir şey yapmadım. ya da ben onu ormanda bıraktım, sonra ne oldu ben bilmem dedi. çünkü bu sokak ortasında bekletme veya ormana zütürme için hastahane düzenlemesi yok. gözaltı olsaydı olacaktı.
şimdi şablon yerine oturmaya başlamıştır.
tasarı ayrıca şunu diyor. polis, amirinden (savcıdan değil de komiserden vs) izin alarak üstünüzü arayabilir. yani polis bu tasarıdan sonra beni kafasına göre arayabilecek.
bitti mi, bitmedi.
tasarı bir de şunu diyor. polis evde iş yerinde ifade alabilir. e alsın ne var? şu var. polis diyelim ki canına esti, gecenin bir vakti girme hakkı olmayan (niye, çünkü hakimden ya da savcıdan karar almamış) evinize girip ifadenizi alıyorum diyebilir. saat 3, 5 artık ne zaman isterse. şimdi yukarıda bahsettiğim yargıtay ve danıştay diyordu ki, ben polise gel desem bile polis evime giremez. çünkü, beni belki korkuttu da izin verdim, ne belli. bir de polis kalkıp “ben zorla girmedim, o izin verdi” diye savunma yapıyordu, karar olmadan eve dalıp insanları dövdüğü zaman. yargıtay ve danıştay da yok öyle yağma diyerek durdurmuşlardı bunu. polis şu an siz isteseniz bile, karar olmadan evinize giremez. girerse suç işler. tasarı onaylanırsa polis tekrar bu yetkiye, bu sefer ifade alacağım bahanesi ile kavuşuyor.
anladınız mı mevzuyu? sizi artık kafasına göre yoldan çevirir, arar, evinize girer, ister ormana zütürür, ister bambaşka bir yere. ne yakınlarınıza ne avukatınıza da aramanıza izin vermez. öyle kalırsınız. elinizde belge de olmadığından ispat da edemezsiniz bir suçun mağduru olursanız.
işte polis devleti oluyoruz derken, muhalefet iç güvenlik yasa tasarısına bu yüzden karşı çıkıyor.
peki burada bitiyor mu, bitmiyor. polisin eylemde kendisine sapan, molotof atan kişiye karşı silah kullanma yetkisi geliyor. "e kullansın canım, adamın hayatı tehlikede" dediğinizi duyar gibiyim. polisin zaten kendisinin ya da başkasının hayatı tehlikeye girdiğinde önce uyarıp, sonra havaya ateş açıp, sonra kişiyi vurma yetkisi vardı.
eee bu ne o zaman?
valla güzel dostum, bu şu. polis elinde molotofu gördü mü, basar alnına kurşunu, daha da hiçbir şey açıklamak zorunda değildir. hatta ve hatta polis şunu da yapabilir. basar alnına kurşunu, tutuşturur boş ellerine molotofu. siler görüntüleri (ali ismail korkmaz da sildiği gibi) elini kollunu sallaya sallaya gider.
bu da meselenin neden hayati olduğuna ilişkin.
peki tasarı sadece bunu mu yapıyor?
hayır. malesef burada da bitmedi. tasarı bazı yeni suçlar da uyduruyor. artık valilik bir karar aldığında (1 mayıs'da gösteri yapmayacaksın) yapman suç. normalde nasıldı? valilik bir karar alsa bile, ben eylemde suç işlemediğim takdirde bir suç işlemiş olmuyordum. şimdi, eyleme çıktığım an hapis cezası.
eskiden eylemde boyalı su sıkması yasaktı. artık serbest.
bunun haricinde polise eylemde yardım etmeyen kamu görevlileri (toma'ya su vermeyen belediye başkanı) hapis cezası alıyor.
yani polis artık sizi vurur mu, sabaha mı bırakır, gözaltına mı alır kafasına göre. bu onun bileceği iş. herkes de ona seve seve yardım edecek.
şimdi hukuku da tasarıyı da bildiğinize göre, buna ilişkin muhalefete sizi davet ediyorum. lütfen duyurun, herkes ses çıkarsın. bu yasa çıktıktan sonra önümüz sıkıntılı. çünkü hükümet aleyhinde yapılan her eylemde, zarar görme, hapse düşme ve öldürülme tehlikesi altında olacak insanlar. işin acı yanı, bu hukuka uygun olacak.
çünkü, yasa çıkarsa onu denetleyecek olan yukarıdaki mahkemeler, anayasa mahkemesi de, onu uygulayacak olan yargıtay da sizi mi hükümeti mi savunur, belli değil. (uygulamadan anlaşılan hükümeti ve polisi savunur)
yukarıda bir ara demiştim ya, nazi almanyası'ndan sonra uluslar arası sözleşmeler öngörüldü diye. bunun sebebi şuydu. almanlar yaptıkları her şeyi kendi kanunlarına uygun yaptılar ve onca adamın ölmesi, toplama kampında durması, aslında suç falan değildi.
şimdi bu ülkede işlenmek istenen suçlar, kanuna uyduruluyor. sonumuzun gerçekten hayra alamet olmadığı bir durumdayız.
hepinize iyi akşamlar."
Tümünü Göster