/i/Siyaset

Saygı Çerçevesinde Özgür Siyaset Platformu
  1. 1.
    +12 -8
    bugün klavye delikanlısı denilebilen, internet öküzü bir arkadaşımın (!) paylaştığı ve beni şoke eden sözdür.
    aynen aktarıyorum.

    atatürk türkiye cumhuriyeti devletini kurmadı. osmanli imparatorluğunu yıktı..!

    içimde geber lan nidaları. çoluk çocuğun beynini saçma sapan şeylerle doldurmalarından artık bıktım. yetmedi mi atatürk'e b.k attığınız. özgürlüğümüzü borçlu olduğunuz kişiye saygı göstermeyi çoktan unutmuşuz. çok sinirliyim sözlük. kalkmış bir de izmir gavur memleketi diyor. bunu da atatürk yapmış.
    beynini mikeyim senin.

    Yi TARiH BiLEN ATATÜRK OSMANLI’YI DA iYi BiLiRDi

    Atatürk, Türk tarihinin, bütün “zenginliği” ve “derinliğiyle” ortaya çıkarılarak genç kuşaklara anlatılmasını istemiştir. Türk Tarih Kurumu’nu kurması, Tarih kurultayları düzenlemesi, bu kurultaylara dünyanın en saygın tarihçilerini çağırması, Hititoloji ve Sümeroloji bölümlerini kurması, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurması, yurt dışına tarih eğitimi için öğrenci göndermesi, Türk büyüklerinin biyografilerinin araştırılmasını istemesi ve dahası bizzat kendisi, Türklerin çok eski çağlarda Orta Asya’dan dünyanın değişik yerlerine yayıldıklarını, bu yayılma sırasında dillerini ve kültürlerini de yayıldıkları bölgelere taşıdıklarını iddia eden Türk Tarih Tezi’ni ileri sürmesi, onun Türk tarihine ne kadar çok önem verdiğinin en açık kanıtlarından sadece bir kaçıdır.

    Atatürk adeta bir tarihçi gibi tarih üzerine eğilmiştir. Okuduğu beş bine yakın kitap içinde bin küsur tanesi tarihle ilgilidir. Atatürk’ün “göz kamaştıran başarıların” arkasında yüksek bir tarih bilinci yatmaktadır.

    Atatürk’ün Osmanlı Tarihi üzerine okuduğu kitaplardan bazıları şunlardır:

    1. Joseph Purgstall-Hammer, “Osmanlı imparatorluğu Tarihi”

    2. M. Dochez, “Osmanlı imparatorluğu Tarihi”

    3. Theophile Lavellee, “Osmanlı imparatorluğu Tarihi”,

    4. N. Jorga, “Osmanlı imparatorluğu’nun Tarihi”,

    5. Ahmet Rasim, “Osmanlı Tarihi”

    6. Necip Asım-Mehmet Arif, “Osmanlı Tarihi”,

    7. G. Des Godins de Souhesmes, “Osmanlı Ülkesinde”,

    8. Mahmut Esat Bozkurt, “Osmanlı Kapitülasyonlarının Yönetimi”,

    9. muhafazid Ferid Bey, “Günümüz Osmanlı Krizi Üzerine Bir inceleme”,

    10. ibrahim Peçevi, “Peçevi Tarihi”,

    11. Cemalettin Bey, “Sultan 5. Murat”,

    12. Ebu’l Gazi Bahadır Han, “Şecere-i Türk”,

    13. Abdurrahman Şeref, “Tarih-i Devleti Osmaniye”

    14. Ali Reşat, “Tarih-i Osmani”,

    15. Ahmet Aşık-i Aşıkpaşazade, “Tarihi Ali Osman Aşıkpaşazade Tarihi”

    16. Hüseyin Kazım Kadri, “Türk imparatorluğu, Sultanlar, Toprak ve insanlar”

    17. Necip Asım, “Türk Tarihi”,

    18. Richard Knalles, “Türklerin Genel Tarihi”,

    19. Falih Rıfkı Atay, “Zeytindağı”.

    20. Namık Kemal, “Osmanlı Tarihi”[1]

    Şu sözler Atatürk’e aittir:

    “Osmanlı halkı içindeki Türk milleti de tamamen esir vaziyete getirilmişti. Bu netice arz ettiğim gibi, milletin kendi iradesine ve kendi hakimiyetine sahip bulunmamasından ve bu irade ve hakimiyetin şunun bunun elinde istimal edile gelmiş olmasından kaynaklanıyordu.”[10]

    Atatürk’ün “Osmanlı eleştirilerinin” temelinde, yeni kurulan Türk Devleti’ni daha sağlam temeller üzerinde yükseltmek için Osmanlı’nın yaptığı hataları bilip bu hataları tekrarlamamak düşüncesi vardır.

    Örneğin, daha 1922 yılında not defterlerinden birine (22 no) Konya’da bir sanat okulunun açılışı için yapacağı konuşma metninde “Osmanlı Devleti’nin sanata önem vermediğini” belirterek Osmanlı Devleti’ni eleştirmiş ve yeni Türk Devleti’nin Osmanlı’nın bu “yanılgısını” tekrarlamayacağını belirtmiştir.

    işte Atatürk’ün 2 Nisan 1922 tarihli o notları:

    “… Fakat Osmanlı Türkleri istanbul’u, Rumeli’yi fethettikten sonra kendilerini içtimai ve askeri hayatın ihtiyaçlarını bizzat temin ile başka işlerle (sanatla) uğraşmaya ihtiyaç duymadılar. Bu konuları, içli dışlı ilişkide bulundukları yabancıların sanatkarlarına bıraktılar.

    Onlar yalnız uzun seferlerin hızını, geniş savaş alanlarının ulaşılmaz kahramanlığı şerefini elde ederek övündüler.

    Onlar için bu kahramanlık sanatından başka sanat yoktu. Veya başka sanatla ilgilenmeyi haysiyetlerine zarar verecek sanırlardı.

    Hafızamda aldanmıyorsam, Belgrat üzerinden Viyana’ya yürüyen bir Osmanlı ordusunun başında bulunan Sultan Süleyman-ı Kanuni’nin atının nalı düşmüştür. Nalbant bulmak önemli bir sorun olmuştur. Nihayet askerler arasında nalbantlıktan anlayan birisi bulunmuştur. Padişahın atı nallanmıştır. Fakat Padişah bu olaydan, ordusunda bir nalbant bulunmasından müteessir olmuştur. (Çünkü) Padişah, bu gibi sanatların orduya girmesinin orduyu zayıflatacağını düşünmekteydi.

    işte bu zihniyetin uygulaması sonucundadır ki, Osmanlı ordusunu iğneden ipliğe her türlü ihtiyacını sağlamada cahil ve aciz bir halde bırakmıştır.

    Bütün ihtiyaçlarının sağlanması için millet ecnebilere bağlı kaldı. Bu zihniyetle sanatın gereği, sanatkarlığın önemi ve şerefi takdir olunamazdı.

    Efendiler, bu zihniyetin ne kadar yanlış, ne kadar akıldan uzak olduğunu, asırların verdiği acı tecrübe ile ve özellikle bugün içinde bulunduğumuz şartların zorluğuyla anlamış, acısını hissetmemiş bir kişi kalmamıştır.”[11]

    Bu sözleriyle Osmanlı’nın sanata, sanatçıya, zanaata ve zanaatkara önem vermemesini eleştiren Atatürk, sözü yaşanılan zamana getirerek, sanata önem verilmesi gerektiğini. “Bugün bu sanat okulunun açılışında hazır bulunduğumuzdan cidden bahtiyarım…” diyerek ifade etmiştir.[12]

    ATATÜRK’ÜN HAZIRLATTIĞI TARiH KiTAPLARINI KiM DEĞiŞTiRDi?

    Ancak bugünün Türkiyesi’nde üstelik kendilerini “liberal” olarak tanımlayan kimileri, buz gibi, “Osmanlı seviciliği” yapmakta ve Atatürk’ün 20. yüz yılın başlarında Osmanlı’nın en gözde padişahlarının “fetih siyasetlerini” eleştirmesini yadırgamaktadırlar. Örneğin Taha Akyol, bir köşe yazısında Atatürk’ü, Fatih’i eleştirdiği için eleştirmiş ve haksız bulmuştur.[18] Oysa ki Peçevi, ibrahim Efendi, Katip Çelebi ve Naima gibi tarihçiler de Viyana’ya kadar dayanan Osmanlı fetih siyasetini, üstelik yüzlerce yıl önce, eleştirmişlerdi.[19]

    Atatürk döneminde okul kitaplarında Osmanlı tarihi, “savaş” ve “anlaşma” tarihi olarak değil, “bilim”, “kültür”, “sanat” tarihi olarak anlatılmıştır. Atatürk, genç cumhuriyetin “kul” olmaktan “birey” olmaya terfi etmiş “çağdaş yurttaşlarını” savaş ve fetihle değil, savaş ve fetih başarılarının da ardında yatan “bilim”, “kültür” ve “sanat” alanındaki başarılarla motive etmeye çalışmıştır.[20]

    Ancak Atatürk’ün bu “tarih bilinci” birilerini rahatsız etmiş, ve Atatürk öldükten sonra Türkiye’de genel olarak tarih eğitimi, özel olarak da “Osmanlı tarihi anlatımı” değiştirilmiştir. Amerika Birleşik Devletleri’yle imzalanan 1949 Eğitim Komisyonları Anlaşması gereğince, ABD’li uzmanların isteğiyle Osmanlı tarihi, yeniden “savaş”, “fetih” ve “anlaşma” tarihine indirgenmiş, Osmanlı “sanatı” “kültürü” (en azından mimarisi) nerdeyse tamamen kitaplardan çıkarılmıştır. Amerika’nın, Osmanlı tarih yazımında böyle bir değişiklik yapmasının nedeni 1950 ve sonrasındaki “soğuk savaş” döneminde siyasi rakibi Komünist Rusya’nın burnunun dibindeki Türkiye’den daha rahat yararlanmak istemesidir. Şöyle ki: ABD, “Osmanlı atalarının savaşçılığıyla motive olan Türk gençlerinin”, asker olarak kendisine daha yararlı olacağını düşünmüştür. Bu nedenle Türk tarih Osmanlı tarihine, Osmanlı tarihi de “savaş” ve “fetih” tarihine indirgenmiştir.

    işte bu süreçte, sadece tarih kitapları değiştirilmemiş, Atatürk’ün “ulus” ve “milliyetçilik” anlayışları da değiştirilmiştir. Atatürk’ün, “En aşağı 7 bin yıllık” Anadolu tarihinden beslenen, Hatti, Hitit, Sümer, Truva, Bizans, Selçuklu, Osmanlı medeniyetlerinin mirasçısı olan “Türk milleti” tanımı, 1071’de Orta Asya’dan Anadolu’ya giren “göçebe kitlelerin”, zaman içinde Anadolu’da kurdukları Osmanlı Devleti’ne indirgenmiş, Osmanlı Devleti de sadece “savaşa” ve “fetihe” mahkum edilmiştir. Bu tarihi okuyan Türk gençleri de “Osmanlı’nın askeri zaferleriyle” övünmeyi, “Milliyetçilik” zannetmeye başlamışlardır.
    ···
   tümünü göster