0
neyse amk o umut ışığım olan anı daha önce yazmıştım atayım bakayım
Günlerden 31 Mart sene gene 2014. Hafif serin bir hava da çatıya çıkıyorum. Elimde kalemim yanımda kâğıdım hayatımın kötü zamanlarının hıncı çıkarmak amacı ile attığım sandalyeye oturuyorum. Önümde şehrimizin manzarası ile başlıyorum başarısız karalamalar yapmaya.
Geleceğimi döküyorum kağıda büyük bir karanlık olarak ortaya çıkıyor. Arada tek tük ışık parçaları ile süsleniyor.
O ışık parçalarından bazılarını gerçekleştirmek benim elimde olduğuna karar veriyorum. ilk adımı mutlaka atmam gerek. Nereden başlamalıyım diye düşünür iken bir anda jeton düşüyor. Yaşamdaki acılara karşı son kalem olan kızılımı arayıp açılayım. Ne kaybederim ki?
Kağıdımı ve kalemimi bir kenara koyuyorum ve sarılıyorum telefona.
3 defa çalıyor telefon. ipek gibi ama bir o kadar da masum sesi ile
“Efendim” diyor.
Bir an kalakalıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum.
“Naber?” diye atlıyorum olaya.
”iyi de sen kimsin?”
”Ben Asi Peltek. Neden aradım biliyor musun?”
“Hayır.”diyor bütün masumluğu ile.
”Söylemek istediğim birkaç bi şey vardı sana.”
”Söyle.”diyor.
”Biliyor musun sen hayatımın en kötü gününde tutunacak tek dalımdın. En zor zamanlarımda seninle kurduğum en masum hayaller ile hayata tutundum. Her ne kadar zerre umurunda olmasa da seni hayatımdaki hiçbir şeyi sevmediğim kadar seviyorum.”diyorum. Biraz da karanlığın ve acıların verdiği etki ile kendimden beklemediğim kadar etkileyici bir cümle kurmuşum. Üzerinden ne kadar zaman geçmiş de olsa hala bilemem bunu nasıl söylediğimi.
“iyiymiş.”
”Bu kadar mı söyleyeceğin?”.
”Ne demem lazımdı?”
Tabi bir yanda kahkaha da atıyor. Gülüşüne kurban olduğum.
”Bağır çağır söv sen kendini bana nasıl layık görürsün de kimsin de kendini bana layık gördün de ama bu kadar kısa kesip geçme.”
”Neyse kapatmam lazım.”diyor ve telefonu kapatıyor.
Aklımdan milyon tane farklı düşünce geçiyor. Kesin batırdım her şeyi diyorum. Gene elimde olabilecek tek fırsatı da yok ettim elime yüzüme bulaştırdım. Bir ufak umut kırıntısını da yok ettim. Bundan sonra hayatın acılarına karşı savunmada kullanacağım kalelerim kalmadı diye geçiriyorum içimden.
Kağıda döktüğüm geleceğimin içine serpeceğim üç beş ufak ışık huzmesini de koyu bir karanlığa çevirdiğime eminim. Her ne kadar bunu kabul etmesek de bazı şeylere her ne kadar karışamasak da bazı şeyleri biz güzelleştirip biz yok ediyoruz. Bizim hatalarımız bizim yaptığımız şeyler ile şekilleniyor hayatımızın büyük bir kısmı. Ve ben büyük ihtimal ile hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım az önce.
Pişmanlık içimi kemiriyor. Bu duyguyu daha önce de yaşamıştım. Ama bir şekilde teselli edebilmiştim kendimi. Bu sefer teselli etme şansım da yok. Çünkü o zaman yaşadıklarımın çoğu kendi elimde olmayan sebeplerden dolayı gerçekleşmişti. Sadece ufacık bir kısmına ben de karışıp bir şeyleri değiştirmeye çalışabilmiştim. Bu sefer ise durum çok farklı. Tamamen kendi hatam sonucu oluşan bir durum. Ve bunu geri alma lüksüm yok.
Bundan sonra ne yapacağımı ne edeceğimi bilemiyorum. Tam yerimden kalktığım sıra da telefon titriyor. Bir an korkuyorum. Sevgilisi falan mı mesaj attı ki diyorum.
Telefonu açıp mesajı okuduğum da şaşkınlıktan elimdeki kağıt kalemimi düşürüyorum yere. Bir yanım sevinçten bağırmak çığırmak istiyor bir yanım ise sakin kal diyor. Bu sefer sakin tarafımı dinlemeden bütün Eskişehir’in duyabileceği yükseklikte bir ses ile sevinç nidaları atıyorum…
Her ne kadar beklediğim kadar olumsuz sonuçlar doğurmasa da halen içimde hem de hayata hem de kendime olan öfkem devam ediyor. Yaşamaya devam ettiğim süre boyunca içimde gittikçe büyün öfkem beni bugün hala yaşama bağlayan tek şey olarak devam ediyor. Bu öfkenin bana kötü şeyler getireceğinden korkarak yaşamamı sürdürmeye devam ediyorum…
Tümünü Göster