/i/Hikaye

Herkesin bir hikayesi var, ya senin hikayen nedir?
  1. 201.
    0
    Kırmızı volvo’da sokağın sonundan sola doğru dönüşünü tamamladığında ben hala aynı yerde ayakta bekliyordum. Neyden sonra kendime geldim hatırlamıyorum fakat iki-üç dakika daha orada sadece beklemekle yetindim. ilk işim Tuğçe’nin beni görüp, mesaj atma ihtimaline karşılık cep telefonumu açmak oldu. Telefonum açıldığında ilk olarak titreşimi kapatıp, ekran parlaklığını kıstım. Sokakta volta atarken en az beş-altı sigara içmiş “camel” paketimde son sigara kalana dek tüketmiştim. Son sigaramı da oracıkta Tuğçe’yi beklediğim yerde yakmaya karar verdim. Kibriti çıkarıp elimle siper edecek şekilde yakmaya çalıştıysam da çürük kibrit çöpünün gelmesi muvaffak olmamı engelli. ikinci kibriti ateşleyip sigaramı yakmam uzun zaman almadı. Bütün sisteme ve bu zenginliğe tepki olması için mi bilmiyorum. Tek bir çöp parçasının bile bulunmadığı bu sokağa sigara paketimi buruşturup attım. O köşe başında, yalancı güneşle flört eden soğuk rüzgâr eşliğinde sigara içerken kendimi öylesine özgür hissediyordum ki. Tüm bu özgürlüğümü telefonuma gelen smsin sesi bozdu, her özgür olduğunu sanan insana yaptığı gibi.
    O an mesajlaştığım kimse olmadığı için gelen ya operatör mesajı ya da Tuğçe’ydi. ikinci ihtimalin gerçekleştiğini parlak kış güneşi altında karanlık telefon ekranını görmeye çalışırken anladım.
    -Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
    “Ne yapıyorsun sen? Başını belaya mı sokmaya çalışıyorsun. Çabuk uzaklaş evin önünden.”
    Yazdığı bu mesaja sinirlenip, “Hiç de korkuyor gibi durmuyorsun uzaktan” cümlesine benzer varyasyonlarda mesajlar atmak istiyordum. Tüm bu agresifliğime rağmen “Trip atmanın sırası olmayabilir!” diye geçirdim içimden. Tuğçe’ye atacağım mesajı düşünürken; bir kısa mesaj sesi daha telefonumun hoparlöründen duyuldu.
    -Gelen Mesaj: Tuğçe Şen-
    “Akşam saat 7 gibi Karşıyaka iskelenin yanındaki bankamatiklerde buluşalım. Aklında sorular olduğunu biliyorum.”
    Buluşmak için ne kadar da kalabalık bir yer seçmişti. Herşeye rağmen gelen bu kısa mesaj Tuğçelerin evinin önünden uzaklaşmam için yeterli bir gerekçe oldu. Sigaramı derin nefesler alıp, bu dünyayı küçümsüyor veya büyük bir zafer kazanmış gazi gibi, ayaklarımı gerektiğinden fazla açarak yavaşça, ağzımdaki sigara ile gülümsercesine sokağın sonuna yürümeye başladım. Bu tavırlarımın kaynağını tam olarak anlamış değildim. Belki Tuğçe’nin bana hesap vermek için mesaj atması veya zengin mahallesine attığım bir sigara çöpüydü, belki hepsi belki de hiçbiriydi. Yine de güzel hissetmeye yetiyordu.
    Saatin dört’ü biraz geçmiş olduğunu hatırlıyorum. Karşıyaka iskeleye yarım saat bilemedin kırk dakika yürüme mesafem vardı. Otobüsle gidersem en fazla yedi veya sekiz dakika. Zamanı tüketebilmek için yürümeyi tercih ettim. Yürümeye başladığımda, karnımın acıktığını hissedecek zamanı bulmuş olmalıyım ki, nerede yemek yiyebileceğimi düşünürken buldum kendimi. “Karşıyaka çarşıda yarım ekmek tavuk döner yer bir de ayran içersem doyabilirim.” Kendimle yaptığım bu pazarlıktan sonra karnımı nasıl doyuracağım sorusunu da yanıtlamış oldum. Hem yarım saat kırk beş dakika yemek için oyalanırsam saat yedi’ye çok az kalmış olurdu.
    Tümünü Göster
    ···
   tümünü göster